30 Eylül 2011 Cuma

Tuna Nehri'nde yavaş yavaş ..

Aylardan Nisan ; muhteşem bir hava olur normalde ama bu sefer biraz soğuk ; yine de Nehir Gemisinin Terası sıcacık bir kahve ve muhteşem manzaralar için en ideal yer..

İlk başta önyargılıydım sıkılırım diye .. Hiç sıkılmadım, bir an niye burdayım demedim.. Reklam amaçlı sözler değil bunlar bu arada; benimki kısa bir nehir turuydu maalesef; zaman yok .. Viyana; Bratislava; Budapeste arası gezdik ..

Bir sabah uyandık ; oda arkadaşım ve ben şoka girdik; normalde balkonlu ve içeri güneş alan odamız kapkaranlıktı.. Balkonun kapısını açınca tuğlalar sarmıştı etrafımızı; dibe iniyorduk gemiyle hem de en dibe.. Batıyor muyuz; yoksa istila mı edildik ;  savaş mı çıktı da saklanıyor muyuz vb.. Neyse ki klastrofobi  yok ikimizde de. Sandım ki  bir rüyadayım; ama o da aynı rüyayı görüyor olamaz ki.. Ben hemen toparlandım bir mantık aradım; uyku sersemliği tabii; biraz ayılınca anladık ki bir kanaldan geçiyoruz.. Ama belliydi ki uzun zamandır hiç bu kadar şaşırmamış ve telaşe olmamıştım.

Derken bu kanallar sizi muhteşem güzel şehirlere bağlıyor.. Gezerken saraylar size el sallıyor adeta; o kadar yakınsınız ki.. Tarihi hemen yanınızda yazmışlar; ağır ağır nehirde ilerlerken insan su üstünde olduğunu dahi hissetmiyor.

Nehir turuna çıkmanın bence en büyük avantajı; demirlediğiniz yer zaten şehrin göbeği; gece de o şehirde kalıyorsunuz genelde; ha kaçırdınız gemiyi hemen tren ya da bir taxiye atlayın diger şehirde yakalayın gemiyi ; mesafeler çok yakın .. En güzeli özgürsünüz ..

Tabii biz 3 deli meraklı kız; bu nehir turunda Viyana'da gece çıkmayı kafaya koyduk .. Viyana'da yine beni bula bula Türk bir taxi şoförü buldu; güzel bir club'ın adresini verdim kendisine; ki o bizi illa bir Türk barına götürmeye çalıştı.. "Bak İbo çalıyo ve giriş ücreti almazlar; içersi yıkılıyooo" diye diye ısrarla bizi ikna etmeye çalıştı ama nafile..Kendisine bu adrese gitmemizin bir şekilde zorunlu olduğunu söyleyip; orada bizi bekleyen yakın dostlarımızın olduğu beyaz yalanıyla da kendisini sonunda ikna ettik. Bizi kırk kere uyardı; ama o club'a gidicektik biz..Guzel de bir gece oldu; DJ çok iyi çalıyordu..
Peki gece sonunda nehir gemisine saat 3'te girmeye kalkarsanız neler olabilir !?!? Nasıl sokakta kalırsın; nasıl bir çaresizliğe düşersin *?* Henüz uyumamış; sigara nöbetine kalkmış bir görevli bulabildik neyse ki ; ama size vereceğim tüyo şu oda kartlarınız geminin kapısını açabiliyor ..O saatte hangimiz bunu düşünebilirdi ki ? Ama resim çekilmeyi akıl edebilmişiz; bakınız o gece geminin önündeyiz hemen solda ..
Bu turda benim favori şehrim Bratislava oldu .. Viyana ve Budapeşte'yi daha önce gördüğümden belki de; ya da öyle bir şehir ki burası ruhunu hiç kaybetmemiş; kapitalizme geçtikten sonra bile.. Geçmişiyle bütünleşmiş ; kabullenmiş ; kendini salıvermiş özgürlüğüne ..
Bu şehirde (Bratislava); nehir gemisinin organize ettiği; Komunist Turu adı altında yapılan bir tura katılıyoruz; otobüsümüz bile o dönemden kalma ; özenle seçilmiş; hemen havaya giriyorsunuz..

Bratislava ; kesin yine geleceğim..




28 Eylül 2011 Çarşamba

Leyla ile Tomb Raider

Biraz hastalıklardan vs bahsedeceğim ama ajitasyon amaçlı değil kesinlikle..Dünyada çok daha beter sorun ve hastalıkla mücadele eden o kadar çok çocuk var ki; ben ve kızım şanslıyız.

Kızımın iki gündür astım problemi vardı; gündüz saatlerinde ufak çaplı bir astım krizi geçirdi. Dolayısıyla kendisine adrenalin ve kortizon enjekte edilmişti. Ben de bu ara allerji ilacı kullanıyorum ve biraz yüksek dozda; dolayısıyla leyla gibiyim etrafta..

Eve geldim işten; ben Leyla; Dalya (kızım) ise Tomb Raider diyebilirim size kolayca tarif etmek adına..

Oncelikle adrenalin herhalde bu etkiyi yaptı diyorum; ama diğer bir yandan da bitkin olması lazım deli gibi öksüren; rahat nefes alamayan çocuk bu olamaz.. Uykum var; ama uyumak yok bunun farkındayım; bir yandan ev ev değil bir panayır.. Yerde bir dolu saklama kabı hepsinin içi ağzına kadar su ile dolu; onlar çünkü Dalya'nın yaptığı yemek çeşitleri, dergilerim (moda dergileri onun bulabildikleri) kırpılmış ; makaslar yapıştırıcılar ve bir dolu kağıt parçası; yürümek imkansız evin içinde .. Tam bir savaş alanı..

Dalya ile oyun da oynayamıyoruz; ben istiyorum kitap okuyalım ya da benzer daha sakin bir şeyler; o istiyor koltuklardan atlayalım; zıplayalım; yerimizde durmayalım ..

Bu sefer bir savaş başladı; baktı ki acayip sakin bir kadın var karşısında saldırıya geçti; Dalya otur dinlen cevap HAYIR; Dalya yemek yiyoruz cevap HAYIR; Dalya nebulizer (buhar veren bir cihaz) saati geldi cevap HAYIR... Dalya ilaç içmeliyiz cevap yine HAYIR.. Duygu'da bağlantılar koptu..

....

Akşam; bugün izinli olan bakıcımız geldi eve; beni görünce ""aaa duygu hanım ne bu hal; bir çocuk için değer mi ?" diyince kopan bağlantılar ile kalakalsaydım keşke; saçlarım diken diken oldu ama zyrtec etkisi ile halim de yok ya sustum..

O kadar susmanın sonucunda oturulup bu blog yazıldı tabii..

"Varoluşlarında bir payımızın olması nedeni ile değil çabalamamız ; bir sorumluluk oldukları için de değil; karşılıksız ve beklentisiz sevdiğimiz için aldığımız bu haller " demek istiyorum kendisine ..

Bu hallere gelince; memnun muyum hayır ama değer .. Biraz sabır ..

26 Eylül 2011 Pazartesi

Izmir'de .. Bi Drink; Rakı Balık; Cafe Bar; Club; Rock Bar ..

Eylül sonu guzel bir Izmir gecesi.. Hafif ruzgarlı ama o da olmasa ..

İstanbul'dan iki farklı birbirini tanımayan misafirim var; ikisi de biri birinden iyi;
sohbetli ; tatlı insanlar.. Bende ki risk tabii, ya anlaşamazlarsa gece rezil de olabilir
ama sezgilerim güçlüdür neyse ki ..

Once ilk arkadaşımla - kendisine bu blog'da Clark demek istiyorum - buluşup  Yüzde Yüz'de blushlarımızı içtik; Alsancak'ın en popüler noktası şu anda; akşam üstü bir "drink" için; hele etrafınızda birbirinden güzel yüzlerce İzmirli kız varken .. Daha oturmadan 10 kişiye merhaba diyorum; hal hatır soruyoruz ; herkes Clark'ı tanımadıkları için baştan aşağı süzüyor; kendisi bu duruma şaşırsa da hatırlatıyorum; İzmir'de herkes birbirini tanır en azından bizim çevrede öyle ; ve herkes gayet meraklıdır..

Sonra geceye hazırlanma aşaması; ben eve geliyorum güzel kızımla bir iki oyun sonrasında duş giyinmek makyaj ve 200 ayakkkabı arasından birini seçme meseleleri için kendime 15 dakika ayırıp; ikinci arkadaşım - Russel olarak hitap edilecek kendisine - ile konuşuyoruz ; buluşup "Balıkçı Hasan"a gidiyoruz.

Russel ile Clark iki Istanbul'lu ; yanlarında Girit asıllı; yemek yemeği ve konuşmayı çok seven tam bir İzmirli var ama yanında diet cola olmadan rakı içemeyen bir İzmirli; neyse ki içemiyor rakıyı fazla dolayısıyla çenesi de düşmüyor..

Harika şeyler yiyoruz; Soya sosunda kalamar - mukemmel - İzmir'e has taze naneli rokalı bir salata; sağlam rakı içen Russel ve Clark için bir iki güzel meze ; ahtapot ki o da güzel; balığımızı Clark'ın zevkine bıraktık ; iyi bir seçim yapıp favorilerimden olan Sinarit'i seçti.. Hımm bunları niye yazdım;çünkü balıkçı hasan'ı seviyorum fakat burdan reklamını yapıyor olsam da uyarmak isterim 1 şişe fazladan rakıyı neredeyse ödemek  üzereydik; söylediklerine göre bilgisayar programları bozukmuş; olabilir; siz siz olun gelen hesabı kontrol edin..

Sonrasında çok sevdiğim bir arkadaşımın mekanına gidiyoruz; Rouge, İzmir'de kış sezonuna Rouge'da başlamak ayrı bir güzel; garsonlar çok ilgili; içkiler gayet şık ve özenli hazırlanıyor; bir Cuma gecesine göre epey kalabalıktı dolayısıyla biraz içkilerimizi beklemiş olsak da iyi oldu; hemen kafalar bulunmadı ...
O kadar çok tanıdık vardı ki Rouge'da ; Clark ve Russel (ki kendisi de ex-izmirli'dir) da birer İzmir'li oluverdi.. Bizim Bistro ilk başta 3 kişiydi; sonra 4, bir ara 7; tekrar 5; 6 vs derken bir mekana gidip herkesle karşılaştık sayılır.. Kıpkırmızı dekoruyla ; enerjik atmosferi ile Rouge'dan sonra eve dönülmezdi..

1888 ; ya da İzmirli genç takımının söylediği üzere 88.. Müzik ne güzeldi öyle; DJ kabinine yapıştım ve neyseki Clark ve Russel da bana eşlik edebildi :)))) Yine tanıdıklar; seviyoruz böyle olmasını ama ..
88'de güzel olan; müzik fazla gelirse ya da benim gibi durmadan dans etmeyi seviyorsanız en azından bir durmak adına; hemen bahçeye çıkıp; oranın da ayrı bir keyfi var ; dinlenebilir ya da bizim yapmadığımız gibi piyasa yapabilirsiniz.. Biz yapmadık çünkü yapanları izlemek çok daha keyifliydi.. Herkes çok güzel; ortam çok eğlenceli..

Hımm Duygu Izmir'i burada noktalamamalı arkadaşlarına; bir klasik olan Kybele geliyor aklıma ilk ama bir önceki hafta kötü bir repertuar ile sezonu açtıkları için güvenemiyorum; hem komik hem geniş hem yine Rock ve canlı müzik olan Bios'a gidiyoruz..

Grup çok eğlenceli; solist Justin Timberlake'le aynı sese sahip neredeyse ve bir Michael Jackson hayranı belli.. Figurleri tam olmasa da kapmış ve yakıştıra yakıştıra kendine ki bu da çok öneml;  younger MJ dans ediyor sanki sahnede..

O saatten sonra Rock mı çekilir diyenler varsa ; denendi yaşandı ve güzeldi..

Clark ve Russel :) bitmiş durumdaydı sanki; hiç belli etmediler ; güzel bir geceydi.. Etraflarında boyoz yumurta yiyenler; kokoreç alanlar vs olsa da sanırım benden çekindiler ve istemediler ; o saatte yemek mi yenir canım :) halbuki bana sorulsa yemiştik :) o anda..

İşte biraz spontane; biraz ısmarlama; herşeyden azıcık katarak bir İzmir gecesi..



24 Eylül 2011 Cumartesi

Paris'te nasıl kaybolunmaz ...

Bu sefer yaş 22 civarı; ilk kez ve son kez bir tur yolcusu olarak Paris'e gidiyorum..
Kötü geçmiş olmasından değil ilk ve son oluşu; zaten o turları yapan ben iken değişik bir deneyim olacağına inanıyorum ve arkadaşımdan gelen teklife hayır demeyip onlarla beraber bu tura katılıyoruz..

Üzerimde hiç bir sorumluluk olmadan: Otel check-in'i saatinde yapar mı; odalar tamam mı; birileri kaybolur mu; otobüs vaktinde gelir mi gibi binbir sorundan uzak..

Herşey tam tıkırında ilerliyor; Paris'te iyi ve merkezi bir oteldeyiz maalesef adını hatırlayamıyorum..
Herkes bana güveniyor; nereye gidelim ne yapalım vs diye ben de olabildiğince kaçıyorum bu sorumluluktan; bir kez olsun turist olmak istiyorum..

Demişken; bir gece dışarı çıkıyoruz; Le Bain Douche'du sanırım adı; gidecek olduğumuz yer hem restaurant hem bar ve o zamanlar en popüler olanlarından biri.. Taksi'de soforun yine Turk olduğunu anlamayıp tek fransızcası olan ben olduğum için ki berbat bir fransızcayla derdimizi anlatıyorum sofore.. Bu arada hem fransızcamla hem soforle hem de benle dalga geciliyor takside :"Duygu adama sevgilisi var mı diye sorsana?"; "Duygu Fransa'nın en güzel kızlarının gittiği yerler neresiymiş sorsana"; yine aynı kişilerden "adam ne bilir tipine baksana" yorumları ki epey kibarlaştırıp yazıyorum bunları. En yazılmayacak olan baska sorular ve yorumlar da var onları es geçiyorum..

Bar'a varır varmaz; dağılıyoruz ; çok güzel bir mekan; ben tuvaleti ararken kendimi en asagi katta guzel bir lounge'da buluyorum.. Tuvaletten çıkar çıkmaz bir adam beni çekip bana sarılıyor ve bir şeyler söylüyor; hem gürültüden hem de Fransızca konuşuyor olmasından tevekkel anlamıyorum.. Ama neyse ki kollarından sıyrılıp; hemen ileride kurtarıcım olarak gordugum arkadasımın yanına kaçıyorum..

İçimden Fransızlar çok sıcak kanlı diye düşünürken; bakıyorum ki bu kadar sıcak kanlılık bana göre değil; mesafe seven biriyimdir oldum olası; daha bara girer girmez yaşamış olduğum bu olay beni geceden uzaklaştırıyor.. Otele dönmek istiyorum; o sırada bizimkiler havaya girmiş bir şampanya açtırıyorlar; o güzelim patlayan şampanya'nın yarısı bir bakıyorum çantamın derisine yeni bir desen yapmış..

Bir çok kadın gibi çanta sever biri olduğumdan ; o derisi özel sevile sevile alınmış; epey para ödenmiş güzelim çantamın başına gelenler; geceyi erken bitirmemde ki en önemli ikinci sinyalı çakıyor tabii bana..

Şimdi düşünüyorum da alt tarafı adamın biri beni birine benzetip ya da benzetmiş gibi yapıp sarılmış; ve bir çantam lekelenmiş ne olur yani ? Birine bir şey mi oldu? Biri mi öldü kaldı ? Boğuluyor muyum ? Allerji krizim mi tuttu? Yok yok yok.. Çocukluk işte ..

Derken; yine şimdi aklıma şu geliyor; tüm bunlar bahaneydi; Paris farklıydı; o gece doğru gece değildi ; o gece Paris'te beni bekleyen başka şeyler vardı.. Ve ben onları kaçırmıştım farkındaydım..

Otele dönünce resepsiyondaki kız bana Turkiye'den bu gece sizi 27 kere aradılar; ,cebiniz de bizde yoktu, size ulaşamadık dedi.. Olsaydı da ulaşamazlardı ; kimsesiz olunması gereken bir Paris'ti; izindeydim; cebim kapalıydı .. Bir kaçak bulunmak ister mi ?

Ama evet işte beni odaya çeken şey de buydu.. Daha 3 gece Paris'teydik; o numara hiç aranmadı..

Sabah uyandığımda bambaşka bir Paris vardı ; hemen nehir kıyısına gidilip güzel bir kahvaltıdan sonra uzun yürüyüşlerle gerçek Paris turuma başladım..

20 Eylül 2011 Salı

Magie de la Madeleine

Beni tanıyanlar bilir sanırım 14 oldu Paris'e toplam seyahat edişim..Her yıl bir kere mutlaka gitmek isterim imkanlar dogrultusunda; 2011'de gidildi sıra 2012'de .

İşte yanda Madeleine Kilisesi..

Paris beni ilk burada şaşırtmıştı; yaş 19, Paris'te bu kilisenin önündeyim.. İçimden bir ses içeri gir ve bir mum yak, dilek tut dedi; aslında o kadar çok koşuşturmacam da vardı ki.. Ama zaten o kadar görkemli bir kilisedir ki hikayesini de ayrı severim; işi gücü erteleyip içeri girdim.
Hiç unutmam o sırada o sessiz kilisenin içinde kulağımda yalnız benim duyabildigim bir melodi vardı; melodiyi hala hatırlarım ama adını vs bilmem ki hic başka yerde de dinlemedim..
İçimdeki sese kulak vererek; bir dilek tuttum; bir arkadaşım -hafif içimde kelebekler uçuşturan ama hiç dile dökülmemiş olan bir his, belki platonikti; yaşanmadan rafa kalktı :) -
o zamalar Paris'te yaşıyordu ; "o'nu gormek istiyorum" dedim ki çok düşük ihtimaldi yaz mevsimindeydik ve o okumak için oradaydı sadece..
Kiliseden çıktım; güzel bir arınma ve rahatlama duygusuyla; hemen günün akışına  adapte olup atladım ilk metro'ya doğru St Michel..
O en çok sevdiğim sokaklardan birinde yürüken; orada tam karşımdaydı .. Dileğim sadece onu görmek üzerineydi; şansımı zorlamamam gerekiyordu ; çok uzun olmayan kestirme bakışlarla onu izledim; yalnızdı; yürüyordu; seslensem duyabilirdi, yanına gitsem eminim sarılıp bir kahve teklif ederdi..

Paris ki zaten güzel ; beni birden o bohem ruhuyla hapsine aldı ..

Bundan bir sonraki gidişimde ; yine Madeleine'e gittim; yine sadece bir dilek tuttum; ve o dileğim de gerçekleşti.. Hoş sonradan çok kızdım kendime o dileği tuttuğum için :)

Hala gidiyorum Madeleine'e ..

Dilek tutmaya değil sadece :) ne  istediğimi bulmaya ..

Aşağıdaki en son Madeleine ziyareti sırasında i-phone ile çekilmiştir; 2011 ..

her koyun kendi bacağından ..

Güzel İnsan, Güzel Kadın; Bir Tanecik Dostum; Muhteşem Arkadaş ..

Her koyun kendi bacağından asılır.. Sen sana bak ..

Yüzün gülsün diye sırf; eminim sen hatırlamıyorsundur:

- Felsefe sınavında kopya istemiştin I. Kant yaz demiştim cevap olarak;  bana kaç tane Kant var demiştin sınavın ortasında :)))
 - Bana gelmiştin;evde yemek yoktu sacma sapan ıspanaklı risoto diye yapmış olduğum bulamaç bir pirinc yemeğine onca iltifat etmiştin :)))
- Kırmızı oje sürecektin ve siyah giymeliydin o ne heyecandı :)))
- Hamileyim dediğimde sana ; bana senin kızın olur ve öyle de olacak demiştin; nedenini de açıklamıştın ama burda yazamam ; sen anladın onu :)))
 Ne iyi tanıyormuşsun beni meğer :) Karnımdakine kadar bilmişsin :)
Bak ben hep :) gülüyorum artık..
Biraz üzüldük hepimiz hepsi bu ; hep de olacak.. Bunlar olmadan gülmenin güzelliği olur mu :)))
Olsun varsın :))))

18 Eylül 2011 Pazar

out of anywhere: Leave..It's all about a song ..

out of anywhere: Leave..It's all about a song ..: Where's the road I follow? .. to leave ? There are those moments of existentialism, nihilism, individualism, introvertism; crankism etc. t...

Leave..It's all about a song ..

Where's the road I follow? .. to leave ?

There are those moments of existentialism, nihilism, individualism, introvertism; crankism etc. that all come together to deflagrate .. In those times; you should have a sit, do nothing and think.. However won't be enough to estrange you from those moments.

Than it's the right time to decide; leaving yourself or suiting yourself ?

If nothing could bring you closer and if nothing could bring you near ; change and leave..

Shifting your dreams may not be relevant one day.. Even you succeed to shift them; you may feel the guiltiness of losing those times ..

Anyway; it's all about the song in fact..

Everyone has a "leave" story I suppose ; looking inside ; had a few in fact .. Was always and may be still; a little afraid of losing while leaving.. Afraid of losing the moments .. Sometimes those moments are the gratifications of life..

To be realistic;  the very last Leave of mine was leaving the INDULGENCE, the LUST ..

16 Eylül 2011 Cuma

(6T+1A) X Duygu Hamuru = Duygu

Saba Melikesi Belkıs diye uyandırılırdım anneannem tarafından sabahları ; ama o sabah melikesi derdi; şimdi öğrendim Saba Melikesi olduğumu o zamanlar; aslında ne kadar gurur vericiymiş ; pek anlamazdım ne demek istediğini..

Anneannemde çok kalırdım,  çok da severdim; beni de çok severlerdi ki aa yine mi sen diyen olmadı hiç .. Eğlenceydim onların hayatına ; oturup is yaratip saçlarımı kesmişler daha  2 yaşındayken ; tas kafa olmuşum diye babam çok kızmış onlara..bazı hatıralarım var ki hala o anları film gibi yaşayabiliyorum ve sayelerinde çocukluğuma geri dönüyorum..

Aramızda sadece 9 yaş olan teyzem bana bir gün sana "istiklal marşı"nı öğreteceğim demişti ve başladık.. "korkma" dedi Aylin ve ben ağlamaya başladım korkuyorum diye ..

Dıdımdıdımdıs dansımla meşhur olmuştum ailede ; ya balerin ya da meşhur bir dansçı olacaktım gidiş hat o şekildeydi.. Seyyal Taner taklidi çok iyi yapılırdı tarafımca herkesin önünde gaza gelir dans ederdim..

Şımartılıyor muydum derken bir gün salak demiştim anneannemin evinde ve hırs yaptılar (birkaç teyze bir araya gelip) o acıbiberi sürdüler dudaklarıma ..Çok sinirlendim ama hiç ağlamadım ; hatta daha sık salak demeye karar verdim..

Bir teyzem hep Izmir dışında yaşardı (biberi süren) ; hala öyle , ve geldiğinde Izmir'e çok sevinirdim; beni vapurla gezdirirdi mutlaka da sırtımı kaşırdı; "orası diil burası ; şurası diil burası burası" derdim; taa ki o kasinan noktayı buldurtana kadar.

Yine bir gün anneannemdeyim teyzemlerden biri bana sevgilisini anlattı ben henüz 9 yaşındaydım.. Sence ayrılıyım mı evleniyim mi gibi bir şey sormuştu ; hiç o güne kadar o kadar zor bir sorunla karşılaşmamıştım.. Onla evlenmedi sonuçta ..

Bir keresinde de teyzemlerden birinin erkek arkadaşı gelmişti eve ; dedemle sohbet ediyorlardı; adamın karnından ses geldi belli ki acıkmış; ben de çocuk aklımla aaa İbrahim Abi'nin midesinden sesler geliyor demiştim yüksek sesle.. Herkesin utanması o anda beni çok şaşırtmıştı; sesler çook ilginçti sonuçta..

Bir gün daha ortaokuldayım; teyzem beni üniversteye götüreceğine söz vermişti; gittik birlikte; önce kantinde kahvaltı; sonra bir ders çok sıkıcı, geneli anfinin uyuyor; sonra salaş bir öğle yemeği yine ders o kantinden bu kantine koşuşturmaca sonunda otobüs.. Yanımda oturan bir üniversite öğrencisinin omzunda uyandım çok utanmıştım ağzımda salya lekeleri vardı ..

Yine o iki teyzem bir gün beni sinemaya götürmeye karar verdi; yaş benim 12 ; film Vahşi Orkide; boy pos var diye yaşımı da kontrol etmediler; ne yazık ki teyzemler de ben de filmin konusunu bilmeden girdik; anneme bunu anlatmamam için yemin ettirdiler bana ; bugüne kadar da hep sakladım sırlarını ..

Bir gece teyzemlerden biri bize geldi; ağlıyordu; benim odamda iki yatak vardı birikte kalacaktık diye çok mutluydum; bana dedi ki "Duygu mideme sanki bir taş oturdu kalkmak bilmiyor" anlayamamıştım; sonra meğer aşk acısıymış çok geçmeden o taşı ben de hissettim midemde..

Anneannem de çok fazla oyuncak yoktu; bir sürü kitap ve müzik kasedi vardı; klasikler; Klodin'in Maceraları; Woody Allen; Shakespeare vs.. Bir gün sonunda eğlenceli bir kitap buldum okumaya da başlamıştım yeni yeni ; "Kahve Falı" Kitabı .. O günden sonra ben fal bakıyor oldum..

Bir gece babama çok kızdım ama çok .. Konuyu hatırlamasam da şimdi; anneanneme taşınıyorum dedim ve sağlam bir valiz hazırladım; gittim taşındım ; 3 hafta kadar orada kaldım; sonra annem gelip beni eve geri götürdü ; sığınacak ikinci bir yer olması hep güzeldi..

Geceleri uyurken yedi memeli gürbüz diye bir masal vardı onu anlatırdı anneannem ve yaşım kaç olursa olsun; sırtımı kaşırdı sıkılmadan ; uyuyana kadar ..

13 Eylül 2011 Salı

3'luk cocukla Christmas Time Frankfurt part I

 Almanya'daysanız ; hazır çocuk uyurken hemen bir birahane bulunmalı ve içmeye başlanmalı ..
 Çocuğunuza o soguk havada bile bir sure sonra sıcak basar boşuna bere atkı ile korumayın ..


Evet uyanıldııııı; gezmeye devam ki mızmızlık başlamasın.. Biranızın coktan bitmiş olması gerekiyor :)

Bardan cıkar cıkmaz mutlaka bir omuz tepesine bindirilmeli cocuk bosuna mı içildi o biralar :)

Size bir sey ifade etmese de ona cok ilginç gelen kapının önünde bırakın pozunu versin

Elbette yorulacak ; mutlaka pusetiniz yanınızda olmalı artık ona kucuk geliyor olsa da anneler kucakta ya da sırtta taşıyamıyor sonucta belli kilodan sonra (bknz Dalya 22 kilo masallah hahaha)


Eh Aralık'ta hava -4 iken sevseniz de sevmeseniz de bir AVM buluyorsunuz ; eglenceli olanları tercih edilmeli ;mesela burada pek cocuklarla ilgili bir sey yoktu bizim kız bunlarla idare etti
O kadar da kötü degiliz; hemen bir playground bulundu ve gidildi tabii rengarenk

Tabii kızınız bu tip kaydıraklardan çekinecek olursa hemen anne olarak "örnek olmak adına " ilk siz deniyorsunuz :) not: yanımdaki kız cocugunu tanımıyordum orada arkadaş olduk ..

Tabii verdiğiniz cesaretle sizinki hemen deniyor ve eğleniyoruuuzz işte

Hava buzzz gibi de olsa çocuklar hep böyle büyük ferah meydanları sever mutlaka onu sıkı sıkı giydirip azıcık da olsa donmasına izin verin ; temiz hava sonuçta hem yoruyorsunuz daha bunun gecesi var ..

12 Eylül 2011 Pazartesi

Red Big China

Büyük cidden büyük ve cidden hala kırmızı.. Bir kaç yıl önce gittiğimde yine bu kadar kırmızıydı ama büyük degildi.. Gözü açılmış Çin'in; Çinliler'in.. Artık eskisi kadar bit gibi degil onların o cin/çin gözleri ..

Pekin'le başladım; Guilin, Xi'an, Shanghai ve tabii yine yazacagim Maldivler kadar uzatmamaya çalışarak.

Çin'le ilgili aklıma ilk gittiğimde terk edilmiş kız çocukları geliyordu (Çin Seddi'nin yanında satıyorlardı onları ; hikayenin en üzücü kısmı) şimdi ise aklıma çalışmayan kumandalar geliyor..

Hangi şehre gittiysem o şehrin en lüks otellerinde kaldık ve hepsinde aynı sorunu yaşadım. Odalarda en büyüğünden plazmalar ama kumandaları çalışmıyor; evet dedim cidden herşey fake.. Pili var; değiştiriyorsun yeni pil takıyorsun yine de 3 kez aynı tuşa basman ya da Türk mantığıyla ki hiç denememeye çalıştıysam da bir tek o işe yaradı bazı durumlarda vurman sallaman gerekiyor ki o tuş çalışsın..

Artık Çin eşittir çalışmayan kumandalar.. Ne de çok işime yarayacaklardı halbuki ; o kadar deli gibi yürüyüp heryeri didik didik gezdikten sonra hafif bir muzik ; kolay izlenen bir film izlemek için yanıp tutuşurken yarım saatimi aldı bu uğraş kumandalarla ilgili..

Sonunda Çin MTV'sini izleyebildim :) , muhtesem hemen hemen her şarkı kopya.. Rihanna; Lady Gaga filan bunlar hep kopyalamış yazık çin'li şarkıcıları .. Komik; ama en komiği Çin'ce rock müziği.. Kung Fuuuuuuuu diye bağıran adamlar; adamları döven kadınlar; bir saldırganlık ama aynı zamanda bir ruhani tapınma ve komiklik; rock muzik dinleyemeyeceğim sanırım uzun süre buralarda; alıştım çin rock'ına..

Yakında sehir sehir detaylarla buradayım :)