30 Ocak 2012 Pazartesi

Ne "Kule"ymiş ama Galata ..

O kadar koşmuşum ki, yavaş yavaş fark ediyorum nefesim tükenmek üzere..

"İçim"den çıkamadığım anları yok etmek adına dağıtılmış olan iyi haller, haddini aşmış.
Hesap soruluyor; raporların verileri apaçık önümde ama toparlanamıyor.

Omzumdakilerden - hala oradalarsa - Bir Melek diyor ki herseyi bırak kendi haline; diğer Melek ise bağırıyor gel artık buraya, otur ! toparla ! sonra çık yeni yoluna ..

Ben de unutuyorum tüm bu sesleri, bir kulağımdan giriyor, diğerinden çıkmasına izin vermeden, kaydediyorum. Ileride tekrar dinleyebilmek adına.

Galata Kulesinin altındayım, "içim" yine kaynamış bir kazan, bekliyorum, seslerin dinmesini, "yola devam" diyebilmek adına ..

Gerçek olan geliyor, bir şeyler yemek üzereyiz ama ben o kadar tokum ki.
Yola çıkıyoruz, ama bu o yol değil, ben de farkındayım : "kaybolmasak da uzata uzata ilerliyoruz sadece"

Uyku girmiyor gözüme, hesaplar tutmuyor çünkü birbirini. İşin matematiği vardır elbet diyorum ama: 'denklem' var sadece, çözümü yok. Sanki ..

Neyse hikaye burada bu gece biter diye düşünüp, sizleri buna inandırmaya çalışacak olsam da ben de inanamıyorum.

Bitsin diye beklemeye devam ediyor, yeni yolun, yeni kapının, yeni işaretlerin izlerini sürüyorum.

Ne "Kule"ymiş ama Galata ..

Ben yolladım evrene buradan olması gerektiği kadarını, evren kabul ederse ne mutlu bana..

18 Ocak 2012 Çarşamba

al dante saçlarla espresso mu içilir?

Yaklaşık bir haftadır, bir tembellik bir üşengeçlik var üzerimde.

Kendim hariç yine herkesin işiyle gayet ilgiliyim ve epey yoğun çalışıyorum aslında.
Resmen batan geminin enkazını temizliyoruz ofiste.

Kendime gelince; biraz "işbu" haftanın yoğunluğudan ama en fazla da "isteksizlik"ten
bir haftadır erteledim "ben"i.

Yeni yıldan beri kurulacak olan kahve makinesini kurmaya niyetlendim bu hafta; ama yaklaşık 6 gündür
o bana ben ona, öyle bakıştık. Canım her ne kadar deli gibi espresso çekmiş olsa da yine de hiçbir güç beni koltuktan kaldırıp o pespembe kahve makinemizi kurmaya cesaretlendiremedi.
Bu gibi işleri hep erkeklere uygun bulmuş, "ben yapamam" diye düşünmüşümdür. İşte biraz da bu önyargı ile belki erteledim durdum ..

Yine bu haftanın başında, saçlarımı değişik bir şekilde kurutmaya karar verdim, "değişiklikler ve ben"
adlı bir kitap çıkarabilirim zaten; önce havluyu ısıtıp -kurutma makinesiyle; sonra sıcak havluyla saçlarıma şekil vermeye karar verdim. Kolay olsun şekil vermek diye de ıslak saça öncesinde iyi bir markanın, iyi fiyatlı bir "şekillendirici" ürününü sürdüm.

İşleme başladıktan sonra çıtır çıtır, güzel melodili bir ses duymaya başladım; evet işte o oldu :
saçlarımı yakmaya başlamıştım.
Kısa bir süre sonra bu işleme son verip adam akıllı kuruttum saçlarımı (hiç sevmem bu arada, hem o gürültüyü makineden gelen, hem de o sıcak havanın yüzüme vurmasını) ve sonuç elbette bir facia :)

Saçlarımın ucu saç olmaktan çıkıp burgu makarnaya dönmüştü, hem de al dante falan da değil..

Olan olmuştu saçlarımı kestirmeliydim; ama işte yazının başında da anlattığım üzere bir "isteksizlik" bir "tembellik" haftasıydı. Bunun yerine pazartesiden beri her gün değişik bir topuz yapıp o saç uçlarını saklıyorum. Arada bir iltifat bile alıyorum aslında "Duygu'cum çok yakışıyor sana topuuuuuz" gibi.

"Ama bugün" işten çıktım, ki çıkamıyordum da attım kendimi sokağa demek daha doğru, engebeli bir iki adım (Alsancak bu ara köstebek yuvası da) yürüdükten sonra kuaföre girdim önce saçlarımı kestirip - bu arada kuaförde maskot oldum galiba herkes aa nasıl yaktın nasıl olur diye sordu ve inceledi yakından - eve koşarak geldim, prospektüsü çıkarıp kahve makinesini kurdum; hem de sadece yarım saatte hem de erkek eli değmeden !

Demek ki gemiler de batsa, saçlar da yansa, İzmir'i delik deşik etseler de, evde erkek eli olmadan da hayat devam ediyor. Engebelerden atlayıp, yanıklardan kurtulup, kendi ellerimle yaptığım espressoyu yudumlarken, tüm bunları yaşamama neden olan herkese, herşeye teşekkürlerimi iletiyorum.   



13 Ocak 2012 Cuma

roportaj CANLI, taze,sıfır sansür, gerçekçi,hatta sert biraz :)

Duygu : Oncelikle ilgine tesekkur ederim, çok kısa kendinen bahseder misin? yaşın,işin vs gibi ?
KKK: Gülümseten ve samimiyet dolu herşey ilgimi çeker, ondan ki şu an bu röportaja iştirak ediyorum.
30 yaşındayım, İzmirliyim, işim gayrimenkul geliştirme, bi ayağım doğduğum yer İzmir'de olsa da diğer ayağım bizim doyduğumuz yer burası diyerek İstanbul'a daha sıkıca basmakta. Bunu ikili delilik diye tanımlarsak, İzmir'i seviyorum İstanbul'a ise aşığım.
Seni dinliyorum.
Duygu : Peki aşkı yaşamak için hangisi en doğru şehir ? Istanbul'da aşk mı?
KKK:İstanbul daha doğru bi şehir çünkü o kalabalıkta bile 2 kişilik bir dünya kurabiliyorsunuz, İzmir'de ise bu ilişkiyi herkesle birlikte yaşıyorsunuz, heryerde aynı yüzlerle yüzleşme durumundan. Benim tercihim İstanbul'daki İzmirli olur, İstanbul'da biyerlere gelebilmiş o dev şehirde tutunabilmeş ve İzmirli tutkusunu geniş vizyonunu orada geliştirmiş bi kadın beni daha çok çeker.
Duygu:Var mı öyle biri ?
KKK:Şu anda benim hayatımda özel biri yok, ama öyle biri çok.
Duygu: Bir kişinin özel olabilmesi için nasıl biri olması gerekir ?
KKK:Farkındalık sahibi olması gerekir, kendini özel kılan şeyleri bilip göstermesini bilmelidir, zaten böyle olunca kusurları bile bal kaymak olur karşısındaki için. Kişi kendini özel bulmalı ki dış dünyaya kendini özel hissettirebilsin. Spesifik bakarsam da kadının dişleri güzelse bana devamlı gülmeli, iyi yemek yapıyorsa beni sürekli yemeğe davet etmeli, topukluda gezinmesi ftv görseli gibiyse evde bile yüksek ökçelerle dolaşmalı gibi gibi gibi (:
Duygu: Ben böyle çok kadın tanıyorum; izmir'li istanbul'da yaşayan ? Sizi denk getirmeyen bir şey mi var acaba ? Ya da onların da beklentileri var ve bu vasıflara sen mi sahip değilsin ?
KKK:Benim hayatımda da sözünü ettiğimiz gibi çok kadın var, ama sürdürülebilir kılıp hamura biraz aşk biraz da sevgi katamadığımızdan buyrun bu benim SEVGİ'lim diyemiyorum. Yoksa hemen hepsiyle puzzle olup çok eğleniyorum.
İşte o hani geçmişte yaşadığınız için bile o aşk değilmiş ben şimdi aşık oluyorum diyebileceğiniz bir birliktelik halini almadığı içinde o deneyimler dönemsel paylaşımlar halini alıyor ve ilelebet de birbirine merhaba diyebileceğin saygının baki olduğu tanışıklıklar olarak kalıyor.
Duygu : Sevgi'lim dediğin zaman zaten puzzle çözülmüş olur sanırım değil mi ? Dolayısıyla da eğlence kalmaz.. O zaman karar vermek mi gerekir eğlence mi huzur mu diye ?
KKK:Katılıyorum, yine eğleniyorsunuz ama odakları farklı oluyor, çünkü işin içine malesef ki koşullar/amaçlar/beklentiler giriyor, size bakışları bile değişiyor kendinizi makine gibi hissediyorsunuz, eğlencenin kendini huzura bırakması da duyguyla değil mantıkla hareket etmemizi gerektireceğinden gördüğünüz gibi yalnızım.
Duygu : O zaman arıza sistemde sanırım :)
Peki bu aralar en çok karşılaştığım bana sorulan "nedir bu ya?" denilen konu da şu ; bir ilişkinin ilişki olup olmadığını anlamakta zorluk çekmesi kadınların? Bir de hadi başladı ama birden görüşmeler azalıyor, telefonlar kesiliyor, facebook'tan like etmeler, ozelden mesaj atmalar bitiyor bu da ilişki bitti anlamına mı geliyor ? Niye eskisi gibi : "olmuyor ayşe'cim ben artık başkasıyla da görüşüyorum" denmiyor artık ?
KKK:Evlilikler sadece üretmek yani dünyaya çocuk hediye etmek şekline gelirse belki sistem bizi yeniden içine çekebilir (: Mesela ben deli gibi baba olmak istiyorum ama en sarhoş halimde bile kendimi koruyabiliyorum bundan (:
Bence sözünü ettiğiniz aslında bizim içine daldığımız ve herkesin de şu aralar böyle yaşamaktan sıkıntı duymadığı bi dönem. Hani arkadaşlarınız ilgisi bana azalıyor diyor ya e eskisi gibi olmuyor başkasıyla da görüşüyorum demiyor ya, bu bildiğiniz başkasıyla değil başkalarıyla görüşmek demek, yani hayatımızda o kadar çok insan var ki sırf konu olsun diye bi haftasonu ilgimizi birine kanalize edip sonra kendimize eğlence çıkarıyoruz adı niye konmuyor diye ki aslında bundan oldukça hoşnutuz çünkü ilişki statümüz free yaşıyoruz, bu bildiğiniz istemem yan cebime koy durumu. İkili ilişki ya da toplu görüşmelere bir bakın, herkes biraraya gelmek için hababam yazışıyor -telefonda sesleri bile duyma gereği olmadan- buluşuyor sonra buluşunca da ellerden telefon düşmüyor müteakip randevularındaki partnerlerinin mesajlarına cevap yazmaktan. Bi gün bi Starbucks'ın karşısına oturun ama mesaide ama mesai dışı ve 2 kişi ya da çok kişi farketmez her masaya bakın, elin elektronik cihazlara ilk gittiği ana kadar geçen süreye ve sonrasında onlara mesaj geldi mi diye bakıp durma aralıklarına. Bundan sonra da tok olmamız mümkün değil. Özel ilgi diye bişey kalmamak üzere,  zira konuşmuyoruz bile; hem de hiçbirşeyi.
Duygu: Erkekler ve kadınlar için de durum aynı mı sence (ki bence oyle) ? Bir açgözlülük var ilişkilerde galiba ? Maymun iştahlılık belki de ? Free yaşıyor statüsünde herkes? Bundan da memnun aslında? Bu belki de yeni aşk devrimi?
KKK:Ben kadınlar açgözlü diyeceğim, siz araya girip hayır erkekler açgözlü diyeceksiniz. Aslında hepimiz açgözlüyüz, ama ben de siz de açgözlü olmayanlar insanlar tanıyoruz; bu da gözümüzün kapanabilme ihtimali işte.
Biz sadece fırsat vermek isteyelim, o zaman belki doygunluğa ulaşabiliriz, he ben de fırsat vermiyorum bunun kaşı onun gözü diye diye, çünkü alternatif gerçekten min. 3 milyar insan. Ama nefes aldığımız müddetçe yeni insanların hayatlarımıza yenilenebilir ve sürdürülebilir enerji kaynakları olarak girebilme durumları olacak, madem açgözlüyüz biz de çıtayı yüksek tutalım, sırf gözleri çekik mavi diye yahut sırf keman çalıyor diye birileri ile yatmayalım, hem keman çalanı hem çekik mavi gözlüsünü bulana dek acıkalım. İştahlı kim kaldı (:
Duygu: Benim iştahım kapandı sanırım; gözüm doydu diyelim ya da  :) iyi ki roportaj yapalım fikri ile geldin ben çok keyif aldım; bitmesin istiyorum :)
KKK:Ben devam ediyorum zaten röportaja, ya siz? (:
Buyrun devam edin sormaya (:

Canlı canlı; taze taze sıfır sansür ile biraz önce yapılmış röportajın ilk kısmı; biz devam ediyoruz.. Siz ilk kısmı okuyun bakalım beğenecek misiniz KKK'nin doğrularını ? Ben çok sevdim ..

11 Ocak 2012 Çarşamba

"o gün bugün mü ?" yas günü partisi

Canım dostum Özlem'le şifreli konuşmalarımız yaklaşık 1 hafta önceden başladı; bizim kızın yaş günüydü ve nedense, yine sürpriz bir şeyler yapılmalıydı. Cadı arkadaşım tabii farkındaydı, birşeyler olacaktı yine ve sürpriz adı altında; o gece için plan yapmaması gerekliydi ve o da yapmadı zaten. Özlem bu arada bana bir iki kere anne dedi, telefonu yüzüme kapattı vs ama eğlenceliydi.

"Cuma akşamı İzmir'de saat 22:30'da başlaycak ne yapılabilir ki?" konulu telefon görüşmelerimiz kısa süre sonra son buldu, bizim gibi ince eliyip sık dokuyanlar için ki doğum günü sahibinin kendisi öyle aslında, epey zor oldu karar vermek. House 44 Midnight'ta olsun dedik ki ne Öz ne ben daha önce gitmemiştik bu mekana - hiç sevmeyiz gece hayatını :) - burası yeni açılmış olsa bile sahibi arkadaşımız nasılsa, eminiz iyi bir şeyler yapmışlardır dedik çıktık yola..

Benim görevim; çoğu zaman olduğu gibi önceden gidip mekanı, ortamı, müziği, garsonları, içkiyi vs önceden kontrol edip, mekana hakim olmak oldu. Canım arkadaşım Mehmetcim, Paşam :) da benle geldi, hem de iş yemeğini terk ederekten , içeri girer girmez ışıklar ortam vs hoşumuza gitti, DJ Orhun'un çok fazla işine karışmadan bir kaç rica da bulundum; hatta benim i-phone'dan çalması için bir kaç şey önerdim ama her profesyonel gibi o da buna yanaşmadı..Neyse olsun kendisi de gece saat 03:00'a kadar gayet güzel çaldı. (Sonrası felaketti ama herkes yeterince sarhoştu herşey dinlenebilirdi)

Bir de pastayı da kontrol ettim , ki çok önemliydi, partinin en büyük esprisi (Başak için) oradaydı.

O gün bugün mü ? yazılı pasta sapasağlam olması gereken yerdeydi. Niye bunu yazdırdık, Özlem sayesinde tabii..Biz kızlar arasında, en çok da doğum günü sahibi Başak'ın diline dolanan bir söz bu " Ya o gün bugün mü acaba, hayatımın Bard Pitt'i ile tanışacağım gün yoksa bugün mü?" tabii bunu bir söyleme şekli var, bir vurgulama şekli, gayet komik oluyor..İşte bu heyecanla başlayan bir sürü o gün olmuştur. Bu arada ne ben ne özlem ne başak Brad Pitt'i de sevmeyiz, yani yakışıklı şimdi ama bizim tipimiz değil, "aaaa braaaaaad" olan kızlardan olmadık hiç, ama ne olsun; adamın adı çıkmış dokuza inmez sekize misali bir de beyfendinin resmini ekledik pastaya. Şimdiden söylemeliyim kimsenin Bard Pitt'i falan görecek, bulacak, buna vakit harcayacak, cilve yapacak hali yoktu, herkes gayet dans, eğlen, coş, gül, güldür halindeydi. Brad gelmiş olsa görmezdik eminim.

Kolay mı dört paragraf oldu; gözler yoruldu biraz fotografla süsleyip, sizleri de çok sıkmak istemiyorum :)



Özlem'in o güzel mavi mavi bakışı ve Sena'nın ilginç pozuna göz attıktan sonra o arkadaki Grey Goose şişeleri ve hemen üzerindeki LCD ekrana ilginizi çekmek isterim:Markanın yayınlanan reklam filmleri, o şişeler vs o kadar iyi konumlandırılmış ki müthiş bir pazarlama tekniği ile hepsi rüyama girdi .. Rüyamda reklam filmi çektim "Grey Goose"a

Ve işte bu soldaki resimde Murat, Yonca, Andrea sevgilisi ve onun kız arkadaşı, geceyi erken bitirdiler diye üzülüyordum ama 1888'e kaçmışlar; gözümüzden kaçmadı

Hemen sağda ise; mutlu çifte (yeni anne Aslı - anlayışlı ve yakşıklı eşi Hakan) yapışan bir başak ve duygu görüyorsunuz; "sürtünelim belki üzerimizdeki lanet gider :)" düşüncesiyle ..


işte burada sağdaki fotografta;  yakalayamamışım tam ama olsun yazacağım; öğrendim ki Murat illüzyona başlamış; o gece bana yaptı şovunu kısa da olsa çok başarılı; yakında cesaretlendirelim de belki bir yerlerde izleriz kendisini ..
Ve işte o gün bugün mü pastası : 

Gece cidden güzeldi, House 44 Midnight, o gece yağmurlu olmasına rağmen; avlusunda çok güzel bir gece için imkan sağlamıştı açılan kapanan tavanıyla; bizim çok hoşumuza gittiği için yaklaşık 50 kere açıp kapattırdık; umarım arıza yapmamıştır. Her açılırken tezahürat yapıyor olmamız anlamsız gibi gelse de, bizler çok seviyoruz gökyüzü tepemizde apaçık olsun dört mevsim..

Ağağıda ki manzara sanırım bir ilk; en azından bizim için; nerede görülmüş, İsmet Usta'dan kebaplar gelsin gece kulübüne; çık oradan git uslu uslu çorbacıya ya da neresiyse!
Biraz soğuktu ama benim gibi normalde kebap sevmeyen biri bile elinde kaşıkla yoğurtları sıyırıyor şu fotoğrafta. Bunu mideniz bulansın diye eklemedim; tavsiye ediyorum, Midnight ekibi de bu konuda çok yardımcı oluyor.. Hımm bir de önemli son bir konu aslında; "Hesap" ama şimdi buraya girmek istemiyorum Midnight'cilari uzmek istemiyorum :))

8 Ocak 2012 Pazar

rumuz: mac roportajı

Yine yüz yüze bir roportaj; bu baska bir adam, araştırmamıza devam ediyoruz, konumuz ilişkiler :
Duygu: Sevgilin var mı ?
Mac: Yok
Duygu: Peki olacak mı istiyor musun ?
Mac: İstiyorum
Duygu: Bu kısa cevapların nedeni ne ?
Mac: Boş konuşmaktansa
Duygu: Konumuz ilişkiler; ilk bu kelimeyi duyduğunda aklına ne geliyor
Mac: Duygu – (boş bir dur geliyor tabii ama neyse ki Mac durumu hızlıca devam ederek kurtarıyor) Bir kadın sorduğu için bu soruyu, duygusal ilişkilerden konuşacağımız belli oldu ( gülüyoruz tabii)
Duygu: Duygusal ilişkin en son ne zamandı
Mac: Geçen sene
Duygu: Şu anda olsun ister miydin, olacak olsa da nasıl bir kişiyle nasıl nerede ne zaman olur ya da başlardı ?
Mac: Ayaklarımı yerden kesecek biriyle doğal sürecinde; burada bile olabilir mekan cok onemli degil ne zaman şimdi vs fark etmez
Duygu: Aradığın özellikler ne karşı cinste ?
Mac: Arkadaşlık edebileceğim, zeki, dürüst, oyuncu – satrançtan bahsediyorum – J,özgüveni olan ..
Duygu: Güzel ?
Mac: a-a çok şart değil
Ne istediğimi biliyorum
Duygu: Bir kadının oyuncu olması niye önemli senin için ?
Mac:
Monoton değildir yaratıcıdır ama oyuncu derken; zararsızdır yani pozitif anlamda soyluyorum, beni challenge etsin diye değil, biraz karmaşık
Duygu: Peki kadının zekası niye önemli ?
Mac: Aptal bir insandan sıkılır insan ? Bir de bana bir şey vermesi , katması lazım
Duygu: En son ne zaman bir kadının aptal olduğunu anladın ve nasıl ?
Mac: Aslında aptal akıllı diye ayırmayalım sıradan veya akıllı ?
Duygu: Sıradanlığı nasıl anlarsın ?
Mac: Sıradanlık zaten ben buradayım diye haykırıyor, sıradan olmayanı bulmak zor
Duygu: özetle zoru seviyorsun
Mac : İddialı bir laf ama evet
Duygu: Peki bu sıradan olmayanlardan var mı ?
Mac: Bak onlarla arkadaslık ediyorum zaten; etrafımdaki herkes cins demiyim ama cok renklidirler, renk derken avangart, ışıltılı vs değil işin özünde bana mutlaka bir şey vermesi lazım, egoistçe ama gerçekçi , burada menfaatten bahsetmiyoruz, seni sersemletmesi, sana bir şey katmış olması lazım
-          Bos bos bakıyorum o da bana "anlaman lazım önce bunları yazabilmen için" diyor –
Mac: Matematiği olan bir şey değil bu

Bu roportajı yarıda kesiyoruz cunku anlamamaya basliyorum maalesef; kendisi haklı olabilir matematiğin olmaması konusunda ama ben yine de iddia ediyorum bu işin de matematiği var :

X(X+Y)/ (Y.Z)+ X(Y) ...

denklemi şimdilik geçerli, henüz tersini kanıtlayamadığımza göre ..

4 Ocak 2012 Çarşamba

2012..2013..2014..2015 hımmm ; kaderi değiştirmeli mi değiştirmemeli mi ?

Bir "adet" yeni yıl üzerine yazı istedim olmadı ! Herkes o kadar ümitli ki bu yeni yıldan; ne var ne yok 2012'de ; kimse 2013, 2014 ilerisini -varsa yoksa artık- umursamıyor bile.. Ne olacaksa bu yıl olacak herkese, anlaşılan.

Ben de aslen, çok heyecanlıyım 2012'den, kahintürk dedi ki 2012 değişikliklerin, yeniliklerin yılı olacakmış benim için. Severim; hareket olan yerde bereket de olur elbet..

Bu arada; 2012'ye hala girmemiş hissediyorum; çünkü henüz milli piyango biletime bakmadım ve heyecanlıyım; belki de 2012'de çok zengin oldum ama bilmiyorum, bir süre daha bu heyecanla yaşayabilirim sanırım.

Bu yıl ilk kez, yeni yıla nasıl girersen tüm yıl "o" olur geyiğini düşünmedim; cidden aklıma bile gelmedi, şimdi bağdaştırmak gerekirse; gayet sevdiğim bir yerdeyim tüm yıl :) evimde, hem de balkonumda hem de kızımla hem de havai fişek gösterisi izliyorduk tam, ohh tüm yıl keyifteyiz demek.

Ona bakılırsa geçen yıla girerken de evde gayet sakin bir gece geçirmiştim, hatta 01:00 gibi herkesin uykusu gelmişti ,  geçen yıl bu geyiği düşündüğümde "eyvah, uyuyacak mıyım tüm yıl acaba ? böyle evde ? " dedim ve olmadı :) hem de hiç olmadı; geçen yılki bu duruma göre genelleme yapacak olursam; yeni yıla nasıl girdiyseniz TAM TERSI oluyor o yıl hayatınızda..

Şimdi gelelim 2012'de neler olacak? Açıkçası ben bir kaç araştırma yapmıştım zamanında bunun için; ama boşuna evham etmişim, boşuna o kadar okumuşum yani; kahintürk'e sordum; içime de su serpildi; ona göre bir iki deprem falan olacakmış da, çok büyük ölüm kalım kıyım yok , özetle sorun yok ; hayat devam ediyor.. Hem aslında sormadan da bu soruyu aldım cevabımı çünkü bana 2015 ya da 2016 yılında tekrar evleneceğimi söyledi :) (Korkmuyorum yine de çünkü; şunu da ekledi ; "kaderi değiştirebilirsin")
 
Eh 2015'te hala ben evlenebilecek kadar ayakta olacaksam inanın sizlere de hiçbir şey olmaz. Yani Marduk , Maya takvimi, Yeni medeniyetler kavramları vs korkutmasın sizi; düğünüme bekliyor olacağım hepinizi; hop nereye ?!?

Not 1: Ben bu arada yaz'ı çok özledim , yazın çekilmiş aşağıdaki fotoğrafı kendi kendime çekmişim belli ki; çok mütevazıyımdır baksanıza objektife bakmamışım bile; gerçi belki de başkası çekti, artık öğrendiniz zaten bu kadın çok iyi hatırlayamıyor zamanı, neyse ki teknoloji ile hatırlatılıyor herşey

Not 2: hemen 2012 yazı gelsin, çok güzel olacak çook :) - Kahintürk öyle dedi benim suçum yok hele Temmuz -













1 Ocak 2012 Pazar

"Ruh eşini bulamadıysan rus eşini bul diyorum " bir önceki röportajın devamıdır

En son yapmış olduğumuz yüz yüze roportajımızın devamıdır :

Duygu: Ruslar da kalmıştık ?
Konuk: Ruheşini bulamadıysan rus eşini bul diyorum
Gülüyorum tabii ..
Konuk : Asında benim bir rusla bir münasebetim olmadı ama söylendigine göre seni çok el üstünde tutuyorlarmış filan ?
Duygu : Ya bu kadar çok el üstünde tutulma olayı yaşatan birine ne kadar saygı duyabilirsin ne kadar inandırıcı olabilir ki ?
Konuk: İşte ben de aynen öyle düşünüyorum; aslında bu çok da cazip değil, sürekli pohpohlanmak, normalden daha anlayışlı bir insan tamam güzel ama "yüzüne tükür yarabbi şükür" diyecek bir insanla da nereye kadar ? Sürekli galip geleceğini bildiğin bir oyunu ne kadar oynayabilirsin ? Bir yerden sonra sıkar zaten o oyun da
Duygu: Sence ilişkilerde ya da evliliklerde aldatmak nedir ?
Konuk: Başka herhangi birine karşı duyduğun tek gecelik bir ilişki bile olsa hepsi aldatmaktır bence ve şu an teoride kabullenemem, kağıt üzerinde kabullenemem
Duygu: Şu an seni heyecanlandıran biri va mı ?
Konuk: AAA biraz bastırılmış bir heyecan , zamana bırakıyım dediğim bir şey var;
Duygu: Kızın senden haberi var mı ?
Kouk: Ufak tefek girişimlerde bulundum ama karşımdakini beklenti altına sokacak bir şey de bulunmadım, şu an öyle bir ilişkiye hazır olup olmadığımdan emin değilim zaten, aceleci olmak istemiyorum
Duygu: Bir ilişki sorumluluk mu demektir aynı zamanda senin için ?
Konuk: Yani eğer çok isteyerek bir şey yaşıyorsan bu sorumluluktan mutluluk duyarsın
Duygu : Duygularla alınan sorumlulukların haricinde ekonomik sorumluluklar da var galiba ?
Konuk: O bizim toplumda öyle; kadını taşıyabilecek adam olmak sorumluluğu var, ki bu bana uzak , ama iki tarafın da niyeti önemli, kızın niyeti adamı sömürmeye çalışan bir boyuttaysa o saçma
Duygu: Beklentiler ve fedakarlıklar ?
Konuk: Farkında olsun herşeyin o yeter
Duygu: Hiç düşünmeyeceğin biri uğraşarak bir gün aklını çeler mi ?
Konuk: Bende biraz zor, çok boşlukta olmam lazım; bir kere o kapıyı kapattıysam zaten kriterlerime uymamıştır
Duygu: Peki son olarak tekrar friends with benefits'e geliyim ; bunu direkt soylemiş olman ..
Konuk :Peki şu daha mı iyi ? Senden çok hoşanıyorum diyorsun sevgilim diyorsun, sonra bir geceden sonra bir daha arayıp sormuyorsun ? Açık olmak en doğrusu bence
Duygu : Sevgili "Konuk" tesekkur ederim açık açık fikirlerini paylaştığın için

Diyorum ve aslında roportajımız burada bitmiş oluyor fakat hemen akabinde (2-3 gun sonra) kendisiyle bir gece kulübünde karşılaşıyoruz; roportaj uzerine konusuyoruz o sırada ilk kısmını yayınlamıştım zaten.

Tam sohbet ederken yanımıza çok hoş bir kız geliyor; hafif sarılıyor konuğuma, kulağına bir şeyler soyluyor ve bana cok değişik bir şekilde bakıyor. Bakışlarıyla anlıyorum ki nefret ediyor resmen benden; tabii biraz şaşırıyorum cunku kızı hayatımda ilk kez goruyorum.. Çok kısa süre sonrasında kız uzaklaşıyor ve işte bu roportajın sahibi Konuk bana diyor ki 'işte "Friends with benefits" dediğim kız buydu.'
Biraz empati yapıyorum ve ben olsam ben de FWB otesine geçmezdim diye düşünüyorum.. Bazı şeyleri sadece duyduğumuz zaman kulağa yanlış gibi gelse de olayın içine karıştığınız zaman daha iyi anlayabiliyorsunuz ..

Neyse Konuk'la gece kulubunde roportajın geyiğini bitirdikten sonra kendisi roportaja eklemem için yeni doneler vermiş olsa bile bana işin içinde alkol etkisi olduğundan roportaja eklemiyorum; tahmin ederim o da böyle olsun isterdi :)

Tesekkurler ..