28 Aralık 2013 Cumartesi

yutkundugun yerde

tam o yutkunduğun yerde
..
...

Taciz ettiğim beyninle
Islanan alnından geçmek üzereyken
duydum
metalik bir turunçgil kokusu
sakin ama asi
odunsu mu denir?
işte sedir ağacı !

..

akıntıyı izleyen gözlerinle
durduramadan kendimi
gördüm ve sustum
Ruhun sanki sakız
Eriyen asfalt kıvamı
irkildim ama kaçmadım.

tam o yerde
yutkundun..

Atlamıştım dudaklarını

Susuzdun ve yutkundun
Tam orası!

Kalp oradadir iste

boğazına takılmak uğruna
su iken buz oldum

yine de yutkundun

boynun bozdu bu oyunu :)

oyunsa, olan oldu
sen (!) yutkundun
işte tam orası................

26 Aralık 2013 Perşembe

Taksi soylesisi II'nin devami

- seni anlayamayacagimi soylemisti..
- kim? 
- onceki hayatimdan bahseden kadin. Iyi bir insan bakma , ben olayi anlattim: kazayi ruyalarimi falan o da bu yorumu yaptiydi

- e biraz populer bir yorum olmus, onceki hayatlar baba kiz iliskisi ? Degil mi? 

- bak guzel kizim, bana da ilk sacma geldi de sonra baktim bu kadar cok tesaduf, dedim olabilir... 

- neyse gecmis gecmis, onumuze bakalim degil mi? Tesekkur ederim bunlari paylastiginiz icin. Inansam da inanmasam da hos bir sohbet oldu..

- seni uzdum ben ya, pardon abicim

- uzulmedim, sasirdim. Bunu anlatsam inanmazlar, ondandir sanirim saka gibi geliyor bana da

- sen yine de al kartimi, taksi bahanesiyle ederiz sohbet

- tamam 

- gecenlerde hanimla konusuyorduk, tasinalim dedik guneyde bir yerlere, buralarin tadi tuzu kalmadi...

- kalmadi evet 

.....


24 Aralık 2013 Salı

Senli Benli

Tarihi bilmiyorum
Saat henüz erken 
Tek bildiğim 
Dönence.. 

Pencere kırık hem de hava ayaz
Yorgan olmuş ateş 
Gölgeler sarmaş dolaş 

Ses yok uğultu var
 yine de kulaklar birer dudak
Kavuşamayan 

Geldim! Diyen sıcak ama boğuk bir ses 
Titreyen eller kibrit ararken 
kuru ama nemli bir öpücükle
Sessizlik bozan kuralsız bi gelişme

Uyudum ! diyen bi yalancı 
Hayallerini rüya sanan bi yabancı 
Kelimeleri boğarcasına.. 

Yakar o anı yeni bi sigaraya.
Sakin çığlıkları gecenin
Sarar odayı 

Tek oda çıkmazı

Sessiz, bensiz 
Senli ve sakin 

Bir dakika oldu sadece 
Hani zaman yoktu ?! 
Kayboldu ikisi bi anda 
A'na boğuldu hava 
Sis çöktü benli dudaklara 
Nemli..
Gri.. 
Senli.. 
..


21 Aralık 2013 Cumartesi

Giriş

Başımın dönüyor olması yetmiyormuş gibi çalan şarkı da ışık hızıyla döndürüyordu zamanı. Tansiyon misali, sersemletiyordu! bir 90'lardasın bir 2000'lerde arada 80'lerden bir çocukluk anısı, utançlısından hatta. Böyle olunca zaman mekanı dövüyor resmen. Unutuyorsun bastığın yeri. Zaman uçuyor olsa da sen ondan hızlı uçuyorsun, yere basamıyorsun. Bulutlar iyidir topraktan diyerek kanatlanıyorsun.

Böyle tanımlanmış bir mevcudiyet varsa ya duracak bekleyeceksin, ya da uçurumun kenarında iki tekerlek üzerinde olduğunun farkına varıp dengeye oynayacaksın. Dengesizlik, ansızın olabileceklerle birleşirse düşüş olur. O da bir nevi uçuş gibi gelse de kulağa, değildir işte!
Uçtuğunla kalmaz çakılırsın yine o toprağa.

Olağan ile olması beklenilen arasında düşüncelerimle savaşırken taksi durağına doğru yürüyordum.  Yine o taksi durağından binecektim. İnatla! Baş dönmesi, sıcak, nem fark etmez! Daha fazla yürüyor olsam da o sırada o kazayı düşünecek ders çıkaracak yine de o taksi durağına gidecektim.

Her zamanki gibi tek bir taksi vardı durakta. Bindim! Yol boyunca  fotograf çektim. Yine güneş batışı ve göztepe sahil yolu, keyfime dokunmayın misali.

Her kare yeni bir kaza her kare yine bir hata .. Anımsata anımsata başladım bu hikayemin yoluna ...

taxi soylesileri II

Bu taksi söyleşisi, aşağıdaki yazımın devamıdır..

http://www.duyguru.com/2013/08/bas-donmesi-uzerine.html

Yaklaşık beş ay önceydi, İzmir'in kavurucu sıcağı, ateş basmalarına davet çıkaran ev sahipliğindeydi.
Takside fotoğraf çekmeye devam ediyordum ki,
- Sanatçı mısınız? dedi şoför.
- Ahahah hayır, benimki sadece keyif. Amatörce.
- Böylesi daha güzel değil mi? 
- Haklısınız! Hırsa gerek yok, biraz içeriyi ısıtıyorum galiba açık camla, sakıncası var mı? (Klima açık arabada)
- Yok ama isterseniz durabilirim bir yerde, daha net çıkar bence..
- Evet de, böylesi de güzel.. Siz de seviyorsunuz fotoğrafı sanırım. (Konuşurken devamlı fotoğraf çekiyorum, diyaloğumuz bakışsız sürüyor)
- Manzaradan ziyade portre seviyorum ben. Hem çok da şanslısınız inanılmaz bir gün batımı var.
- Değil mi? (şak şuk şak şak.. daha da gaza geliyorum)
- Sizi şimdi tanıdım.
- Yok o ben değilim (diyorum gülerek)
- Bizim oradaki seyahat acentasındasınız siz. Ne diyeceğimi sandınız ki? 
- Ha tamam o benim.. (Birkaç şak şuktan sonra makinayı kısa süreliğine kapatıyorum ve şoföre dönüyorum. Öyle ansızın bir dönüş oluyor ki, refleks olarak adlandırılabilir bu durumda) 
Ben geçen sene sizin taksi durağında bir kaza yaptım.
- İnanmıyorum! O siz misiniz ? Çok değişmişsiniz.
- Nasıl yani? Hatırladınız mı ? O kadar büyük bir şey değildi.
- Ben de oradaydım. Ve siz arabadan çıktığınızda hepimiz bir ohh çektik. Nasıl kaskatı çıktınız, çok korktuk. 
- Hatırlamıyorum o kısmı maalesef ya da maalesef değil. (az biraz gülümseyerek)
Allah korudu bacım sizi. Bak şu işe, daha dün gece o kazayı gördüm rüyamda, ne oldu acaba kadıncağıza dedim.
-Buradayım bak, sorun yok (diyorum gülerek, ama trafik var daha ve bu muhabbet uzarsa yanarım.. Sonuçta kendimi cezalandırılmış çocuklar gibi hissetmeye başlıyorum..) 
- Bacım, bak yanlış anlama ama ne yaptın o gece sen öyle.
- Bak bu muhabbet burada kalsın lütfen, rahatsız oluyorum bu tutumunuzdan!
- Beni yanlış anladın. Benim rüyalarıma girdin. Öyle bir ağlıyordun ki. Ya dedim bu kadın masum len. Çok talihsiz bir kazaydı. Ama olması da gerekiyordu sanki. Biz hala seni konuşuyoz. Biliyon mu ? Ama kızmıyoz sana. İşin hikayesini merak ediyoz.
- Nasıl yani?
- Abicim, bak ben senin belki baban yaşındayım. O gece sen sadece kaza yapmadın. Hepimiz yaptık, yaşadık. O polisin sana tutumu, ailenin gelmesi yaşananlar felan inan içimiz cız etti. Ama sen de öyle bir huzur vardı ki.. Çok da korkmuştun bu arada, tir tir öyle hay Allah'ım ya bak nerden nereye.. (Sormadan yakar bir sigara) Pek de güzeldin, polis yavşaklık etti sana, üfletme dedik o kadar, yaklaştırtmadı bizi yanına P.z.v.nkler. Buldular bir hatun yalnız, ya abicim o gece sen hatırlamazsın ama neyse anlatmıyım.

Beni alır bir düşünce tabii.. 
"İş bu kaza ne zaman bırakacak peşimi " 

-Bence de anlatma, az çok biliyorum zaten. Tesadüfleri sevmiyorum, ondan bu tavrım.
- Kızım bak, ben dolu bi adamım, üniversite okudum , sana şimdi söyleyeceklerime belki gülersin, inanmazsın bilemem, ama yaz aklının bi köşesine.
(Sanki ben anlat demişim gibi hırsla devam) 
-Peki ?
-Ben bir önceki hayatında senin babandım. 
-Ahahahahaha (tutamıyorum kendimi, e ne yapsaydım, aaa cok ilginç mi deseydim !!) 
- Tabi gülersin böyle. Ama bak dinle. Seni ben kazadan önce de görmüştüm. Rüyamda yine .
- Çok affedersiniz, inancınıza saygım var ama şu anda bu muhabbetin gidişi beni iyice rahatsız etmeye, hatta ürkütmeye başladı. Yolcunuza böyle bir huzursuzluk vermek istemezsiniz sanırım.
-Olur mu öyle şey kızım tamam bak susuyorum ama sadece son kez... 
- Lütfen son olsun.
- Ben seni tanıyorum, bu kaza ilk değildi, buna izin verme, bununla sana bir mesaj geldi. O mesajı iyice oku. Anla. Bak bu kartım istediğin zaman da beni ara. 
-Nasıl bu kadar emin konuşabiliyorsunuz? Bu nasıl bir cesaret. Çok kızgınım ama bir yandan da söylediklerinizi merak ediyorum. Hah işte bundan sevmiyorum bu tesadüfleri.

... devam eder





15 Aralık 2013 Pazar

dengemin gecesi

Cumartesi ve İstanbul'dan misafirim var..
Misafir de sayılmaz, geçmişimin önemli tanıklarından biri..

Ofiste çalışıyorum ve sağlam bir atak gelip çarpıyor önce. Yine o tanıdık baş dönmesi. Kafamı masaya koysam bulantıdan yerimde duramıyorum, düz bakıyorum dünyaya ama nafile; tüm ofis benimle dalga geçiyor sanki, yetişemiyorum dünyanın hızına. Takipsizlik kararı ile teslimiyet hallerinde geçmesini bekliyorum bu tutsaklığın.
Saat 15:00. Ofisten çıkıyorum.
Cadde üzerimden geçiyor, ben bulutlara basa basa kuaföre giriyorum.
Herkes o kadar iyi tanıyor ki beni:
'Duygu Hanım kahve?'
"Çok mersi, iyiyim.."
'Siz dinlenin biraz sonra başlayalım isterseniz?'
"Hayır, acelem var ;bir ayran söylerseniz sevinirim, hafif başım dönüyor"
'Tamam işte bir değişiklik var ondan dedim, hemen duygu hanım'a ayran alın lütfen'
"Acelesi yok Gamze'cim çocukları telaşlandırma !"
..ayran içiliyor, bulantı artıyor, baş dönmesi 1 gıdım azalıyor ama hala dalga geçiliyor, o ayrı!
'daha iyi misiniz?'
"Bir an önce bitsin, bir tanem, dinlenmem gerek sanırım"
.... Acılısından, hatta dönmelisinden, bir manikür pedikür sonrası eve gidiyorum.
Misafirimi arayıp, eve geldiğimi haber veriyorum.
On beş dakika için uyuyakalıyorum. Kan ter içinde uyanıp, duşa giriyorum. Baş dönmem yok, bulantı sıfır ama başım ağrıyor hatta buna zonklama deniyor.
Misafirim geliyor, aslında ona peynir sufle, roka salatası yaparım diye düşünürken; baş dönmesi ve hayatın benle dalga geçiyor olması üzerine, Mars'ı yeniden keşfedermişçesine eve pizza söyleyelim harika olur diyorum.
"Bak filmler de var, izleriz ama istersen çıkarız da diye ekliyorum"
O kadar iyi ki. O kadar iyi tanıyor ki beni.
'Ben çıkmaya gelmedim, seni görmeye geldim evde oturalım' diyor.
Bu kendi kendime, bir meydan okuma oluyor aslında.
"Hayır çıkalım, cumartesi bu gece" diyorum. -Aslında hiç sevmem cumartesileri çıkmalarını-
...
'üşürsün böyle'
"hahaha gör bakalım burası izmir"
-taxi....
......
Alakasız bir mekana giriyoruz. Arkadaşlarım da orada. Müzik çok kötüymüş diye düşünürken öğreniyorum ki çalan gurubun ilk performansı. Hep şefkatli oldum. Aksini gördüğümde kaçtım. Şefkatsiz yaşayamayanlardanım...

Ellerimde tüm gece hiç çıkarmayacak olduğum eldivenlerle, ses çıkarmak zor olsa bile, bol alkış ile herkesi ve ortamı motive etme çabalarındayken, karşıdan gelen uzun saçlı dört gözlü adamı tanıyor olduğumu fark ediyorum.
"hocam selam nasılsınız? ben duygu cankara" diyorum
boş boş bakan doktora "immatür teratom" diyorum ve hemen beni hatırlıyor :)
'saçlarınız uzamış, makyajla da tanıyamadım' diyor.. Tercümesini yapıyım :
Devamlı karnınızın içine bakıyorum, siz benim için ultra viole ışınlarından oluşan bir objesiniz, sizi insan kılığında görünce tanıyamadım demek istiyor. Haklı da..
Gülüyoruz..
"İyi eğlenceler"
'Size de, sizi çok iyi gördüm, devam..., uzun bir süre bana gelmeyin'
Doktorların, espri anlayışına saygı duyuyorum.
İstanbullum, bira içelim diyor, olmuyor, ilk bira elimde patlıyor. "Ben whiskey alacağım" diyorum bara gidiyorum. Barda onkoloğumla karşılaşıyorum.
"Hadi canım" diyorum. 'merhaba' diyor adamcağız ama derin ve boş bakıyor. "Duygu ben immatür teratom" diyorum yine ve gülüyor. Kahkaha atıyoruz hatta. 'Beni boşadınız artık gelmiyorsunuz' diyor.
"Ee siz bana öğrettiniz, ben testlerimi yaptırıyorum, her şey yolunda, sonuçlar sınırıların dışına çıkarsa geleceğim ama hiç size gelesim yok" diyorum 'sakın gelme o zaman' diye ekliyor tabii gülüyoruz ve beni eşi ile tanıştırıyor. ' Bak canım Duygu Hanım..' der demez ben "Kusura bakmayın bir dönem gece gündüz aradım, işte o bendim" diyorum; elimi sıkıyor eşi, hatta avucunun içine alıyor, ' ne mutlu burada karşılaşmak, ailenize selamlar' diyor.
Elimde whiskey ile onkoloğumun yanından ayrılırken yaşadığım oksimoronları düşünüp mutlu oluyorum. Onkolog ile barda whiskey içerken... diyip gülüyorum.

Drunk'n Duck'a gidelimmmmmm diyen çılgın bir kalabalık oluşuyor etrafımda. Eh tabii bir gecede sağlam check-up'tan geçmiş bir ex-kanser hastası için hayır deme lüksüm olmuyor.. İyi ki de olmuyor.

O ana kadar, ne zaman dışarı çıksam, havalara bakan, bulutlara tapan, aya dua eden ben; tüm bunları bir geceliğine unutuyorum ve içiyorum. Tüm bu endişe kaosunun doktoru oluyor bardakiler. Doktorlar barında olunca büyük bir özgüvenle, içiyorum. Saygı duyuluyor.
Dengemi bozanım olmuyor bir an için! Bir gece bile olsa nazardan korkmuyorum.
Bayılırsam bir sürü doktor var etrafımda siktir et diyorum, içiyorum.

Ve tabii beklenen sonuç :) Sarhoş olamıyorum ! Bayılmıyorum da ..

Hepsi bir yana; sabahki atağımı unutmuş olmama inanamıyorum. Eve geldiğimizde "aaa ataklarımı anlatsaydım iyi mi olurdu" acaba derken DENGEm aklıma geliyor.
Bozma diyorum.
Geleni al, kabul et.
Bu gece aya ve bulutlara değil sadece, o doktorlara, Istanbul misafirine, cesaret eden aklına, bahanelerini gerçeğe dönüştüren o güzel kalbine şükret ve yaz diyorum.

Okudunuz. Teşekkür ederim.











3 Aralık 2013 Salı

taxi söyleşileri - 1 pıs

- nereye ?

+ güzelyalı lütfen

- sahilden gidelim mi?

+ elbette, bu şarkı güzelmiş sesini açar mısınız?

- çok yorgun görünüyorsunuz? bankacı mısınız?

+ (gülümsüyorum) değilim ama evet, yorgunluk var biraz

- o cep telefonundan bunlar hep, insanı rahat bırakmıyorlar

+ müziği kısabilirsiniz ..

- cok affedersiniz parfümünüz ne acaba? Gün içinde o kadar çirkin parrfümleri çekiyoruz ki, ablalar soruyo niye açtınız camı diye (gülerek)

+ (gülümsüyorum)

- hanfendi yanlış anlamayın, nişanlıma almak istyorum da, geçen gün bizim atilla ağabey var ona gittik yeni bir parfümcü açmış, bir parfüm verdi nişanlımla bana, hem erkek hem bayan içinmiş. Hani dedik aynı kokalım. Aldık, eve geldim annem hiç beğenmedi. Ertesi gün gittim benimkini değiştirdim, bu sefer de kız kardeşim beğenmedi. Tutturamadık anlayacağın. Anam beğenir, nişanlım kızar,  nişanlım beğenir kız kardeşim karışır (erkek olmanın dayanılmaz gururuyla güle güle anlatır)... kısa ama çok kısa bir sessizlik ve devam eder

-Jager var bende aslında ama bilirsin çok ağır o da hanfendi ya, her gün olmuyor değil mi?

+ bilemedim ben onu

-Yok çok iyi parfümdüür ama tabii erkek kokusu işte , ben sizinki nişanlıma düşünmüştüm

+ kaleminiz var mı?

- Buyrun çok sağ olun

+ (yazdım tabii, sevaptır)

- Hanfendi bu nasıl bir parfüm adıymış böyle roman gibi (gülerek) ne demek ki bu?

+ küçük siyah elbise gibi bir şey demek sanırım

- çok iyimiş ya, adamlar bak neler yapıyor.. Bizim hükümet hala çocuk sayısı, içki saati ile uğraşırken. Yani tabii adam iyi şeyler de yapmadı değil ama bu ne artık ya 3 çocukmuş. Var mı sizin çocuk?

+ (artık rahatsız olma noktasından uzaklaşıyor, her yeni gün yeni bir insan tanımanın keyfini yaşamaya karar veriyorum - sabırla) kızım var, evet

- OOO maşallah, ben de bir kız çocuğu istiyorum inşallah

+ nişan var artık parfüm de tamam , gerisi nasip (diyorum da -an'sızın ağızdan sızan kelimecikler ordusu)

- Ya öyle de işte, ben 7 yıllık nişanlıdan ayrıldım biliyon mu, bu'nla da dün bir bugün iki, hani bi de ben çok inceledim bu evlilikleri hepsi çıkar üzerine kurulu, du bakalım dedik aileler tanıştırdı ilk,hani onlar dengi dengine de ya biz? ilkini çok sevdim abla, öyle böyle değil.. Off offf

+ nasip tabii (dedim cidden dedim bunu ben offf)

- Yok abla, bak şimdi evlilik ticarethane, çıkarın yoksa olmuyor, bak hemen boşanıyorlar şimdi kadınlar. Bak şimdi hükümet her aileye bir uzman verecekmiş. Bak hem öyle hemen boşanmak yok artık.

+ bakıyorum (diyorum gülerek, bu da olmadı yine ama tutamıyorum çenemi, 1 kelime bile olsa çıkıveriyor)

- Ha ?

+ yok yani haklısın evlilik zaten sonradan uydurulmuş bir kurum, ama sahip de çıkmak lazım tabii (konuşan kim, içimden bir adet aileden sorumlu cart curt bakanı çıktı)

- Abla yok artık ne yapacak bu uzmanlar eve falan mı gelecek? Gelecek de neye bakacak?

+ Neye karışacaklarını şaşırdılar, ben sağda ineceğim bu arada bir şeyler almam gerekli buralardan.

- abla bak kafanı şişirdim senin de..

+ yok olur mu öyle şey, ne güzel sohbet ettiniz. (Hala falso veriyorum)

-Abla son kez 1 pıs sıkarmısın senin parfümden arabaya ?






1 Aralık 2013 Pazar

Yazmadım da ondan bunu yazdım

'Yazdığım kadarsın işte' demek istemediklerim var. Ondandı! Basiretim bağlandı..
Bir akşamüstü bir adam, bir çocuk, bir insan hatta yakınlardaymış da saklanmış bir dost, kısa görünen ama derin anlatan bir mesaj yolladı: 'mutsuz değilsin demek..' 

Evet mutsuz değildim ama hep de altını çizdim mutsuzluktan beslenerek yazanlardan olmadığımın.

'Ne biliyim işte' demeyi sevmesem de tam zamanı: bilmediğimi sandıklarımdan kaçışımın sessizliğiydi belki de! 

En mavi zamanlarda moru anlattım;
Güneşsiz derken bulutların güzelliğiydi o
Sensizim yazdım, içimden yalnızlığımızı kutladım
Hep bir parti hep oyunlar hep mi ışık?

Coşku hiç bitmedi! mutlusunda da mutsuzunda da hep orada anlattıklarım saklandı durdu

Seviyorum huzuru biriktirmeyi .. 
Yazmadım ! fazla fazlaydım da ondan