15 Aralık 2013 Pazar

dengemin gecesi

Cumartesi ve İstanbul'dan misafirim var..
Misafir de sayılmaz, geçmişimin önemli tanıklarından biri..

Ofiste çalışıyorum ve sağlam bir atak gelip çarpıyor önce. Yine o tanıdık baş dönmesi. Kafamı masaya koysam bulantıdan yerimde duramıyorum, düz bakıyorum dünyaya ama nafile; tüm ofis benimle dalga geçiyor sanki, yetişemiyorum dünyanın hızına. Takipsizlik kararı ile teslimiyet hallerinde geçmesini bekliyorum bu tutsaklığın.
Saat 15:00. Ofisten çıkıyorum.
Cadde üzerimden geçiyor, ben bulutlara basa basa kuaföre giriyorum.
Herkes o kadar iyi tanıyor ki beni:
'Duygu Hanım kahve?'
"Çok mersi, iyiyim.."
'Siz dinlenin biraz sonra başlayalım isterseniz?'
"Hayır, acelem var ;bir ayran söylerseniz sevinirim, hafif başım dönüyor"
'Tamam işte bir değişiklik var ondan dedim, hemen duygu hanım'a ayran alın lütfen'
"Acelesi yok Gamze'cim çocukları telaşlandırma !"
..ayran içiliyor, bulantı artıyor, baş dönmesi 1 gıdım azalıyor ama hala dalga geçiliyor, o ayrı!
'daha iyi misiniz?'
"Bir an önce bitsin, bir tanem, dinlenmem gerek sanırım"
.... Acılısından, hatta dönmelisinden, bir manikür pedikür sonrası eve gidiyorum.
Misafirimi arayıp, eve geldiğimi haber veriyorum.
On beş dakika için uyuyakalıyorum. Kan ter içinde uyanıp, duşa giriyorum. Baş dönmem yok, bulantı sıfır ama başım ağrıyor hatta buna zonklama deniyor.
Misafirim geliyor, aslında ona peynir sufle, roka salatası yaparım diye düşünürken; baş dönmesi ve hayatın benle dalga geçiyor olması üzerine, Mars'ı yeniden keşfedermişçesine eve pizza söyleyelim harika olur diyorum.
"Bak filmler de var, izleriz ama istersen çıkarız da diye ekliyorum"
O kadar iyi ki. O kadar iyi tanıyor ki beni.
'Ben çıkmaya gelmedim, seni görmeye geldim evde oturalım' diyor.
Bu kendi kendime, bir meydan okuma oluyor aslında.
"Hayır çıkalım, cumartesi bu gece" diyorum. -Aslında hiç sevmem cumartesileri çıkmalarını-
...
'üşürsün böyle'
"hahaha gör bakalım burası izmir"
-taxi....
......
Alakasız bir mekana giriyoruz. Arkadaşlarım da orada. Müzik çok kötüymüş diye düşünürken öğreniyorum ki çalan gurubun ilk performansı. Hep şefkatli oldum. Aksini gördüğümde kaçtım. Şefkatsiz yaşayamayanlardanım...

Ellerimde tüm gece hiç çıkarmayacak olduğum eldivenlerle, ses çıkarmak zor olsa bile, bol alkış ile herkesi ve ortamı motive etme çabalarındayken, karşıdan gelen uzun saçlı dört gözlü adamı tanıyor olduğumu fark ediyorum.
"hocam selam nasılsınız? ben duygu cankara" diyorum
boş boş bakan doktora "immatür teratom" diyorum ve hemen beni hatırlıyor :)
'saçlarınız uzamış, makyajla da tanıyamadım' diyor.. Tercümesini yapıyım :
Devamlı karnınızın içine bakıyorum, siz benim için ultra viole ışınlarından oluşan bir objesiniz, sizi insan kılığında görünce tanıyamadım demek istiyor. Haklı da..
Gülüyoruz..
"İyi eğlenceler"
'Size de, sizi çok iyi gördüm, devam..., uzun bir süre bana gelmeyin'
Doktorların, espri anlayışına saygı duyuyorum.
İstanbullum, bira içelim diyor, olmuyor, ilk bira elimde patlıyor. "Ben whiskey alacağım" diyorum bara gidiyorum. Barda onkoloğumla karşılaşıyorum.
"Hadi canım" diyorum. 'merhaba' diyor adamcağız ama derin ve boş bakıyor. "Duygu ben immatür teratom" diyorum yine ve gülüyor. Kahkaha atıyoruz hatta. 'Beni boşadınız artık gelmiyorsunuz' diyor.
"Ee siz bana öğrettiniz, ben testlerimi yaptırıyorum, her şey yolunda, sonuçlar sınırıların dışına çıkarsa geleceğim ama hiç size gelesim yok" diyorum 'sakın gelme o zaman' diye ekliyor tabii gülüyoruz ve beni eşi ile tanıştırıyor. ' Bak canım Duygu Hanım..' der demez ben "Kusura bakmayın bir dönem gece gündüz aradım, işte o bendim" diyorum; elimi sıkıyor eşi, hatta avucunun içine alıyor, ' ne mutlu burada karşılaşmak, ailenize selamlar' diyor.
Elimde whiskey ile onkoloğumun yanından ayrılırken yaşadığım oksimoronları düşünüp mutlu oluyorum. Onkolog ile barda whiskey içerken... diyip gülüyorum.

Drunk'n Duck'a gidelimmmmmm diyen çılgın bir kalabalık oluşuyor etrafımda. Eh tabii bir gecede sağlam check-up'tan geçmiş bir ex-kanser hastası için hayır deme lüksüm olmuyor.. İyi ki de olmuyor.

O ana kadar, ne zaman dışarı çıksam, havalara bakan, bulutlara tapan, aya dua eden ben; tüm bunları bir geceliğine unutuyorum ve içiyorum. Tüm bu endişe kaosunun doktoru oluyor bardakiler. Doktorlar barında olunca büyük bir özgüvenle, içiyorum. Saygı duyuluyor.
Dengemi bozanım olmuyor bir an için! Bir gece bile olsa nazardan korkmuyorum.
Bayılırsam bir sürü doktor var etrafımda siktir et diyorum, içiyorum.

Ve tabii beklenen sonuç :) Sarhoş olamıyorum ! Bayılmıyorum da ..

Hepsi bir yana; sabahki atağımı unutmuş olmama inanamıyorum. Eve geldiğimizde "aaa ataklarımı anlatsaydım iyi mi olurdu" acaba derken DENGEm aklıma geliyor.
Bozma diyorum.
Geleni al, kabul et.
Bu gece aya ve bulutlara değil sadece, o doktorlara, Istanbul misafirine, cesaret eden aklına, bahanelerini gerçeğe dönüştüren o güzel kalbine şükret ve yaz diyorum.

Okudunuz. Teşekkür ederim.











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder