26 Aralık 2014 Cuma

kokteyl

dün akşam, hiç beklemediğim anda hiç beklemediğim bir panik geldi

duşa girmeliydim ve tepemden akan suyun gücüyle beynimin uyuşacağını gördüm

yine de üstüne gidip yıkanıp paklandım

keza yorucu bir gündü ve üstümdeki gri tozu ancak bu şekilde atabilirdim

uyuşmayan beynim salgıladığı

adrenalini seratoninle karıştırıp güzel bir kokteyl sundu

giyinmenin gereksizliği çıplaklığın güzelliğini düşünürken

havanın soğukluğunu fark edip üzerime bir şeyler atıp dışarı çıktım

taksi çağırmıştım ama gelmemişti ya da kaçırmıştım

sorgulamadan yüksek dozdaki salgılarımla hızlı adımlarla yürüdüm

ilk taksiye binip rotayı verdim

taksi şoförüne bir ses geliyor çok garip acaba kapı mı açık diye sordum

hayır pencereniz açık kapatın isterseniz ben ön camı açıyım diye teklif etti

yok dedim nefes alacak bir aralık lazım bana

aa siz de mi dedi

ben de yoksa siz de mi dedim

bu mesleği yapan birine sert bir hediye olmuş  agrofobi

"sormayın 13 yıldır savaşıyorum bununla

yine de çok severek yapıyorum işimi " dedi

ki belliydi

çok hızlı gidiyoruz sanki diye düşünürken

"aceleniz var gibi rahatsız olmuyorsunuz umarım" dedi kibarca

hayır hoşuma gitti uzun zamandır takside böyle gitmemiştim dedim

300 metre ötede kırmızı yandı

durmasak mı acaba diye düşünürken bastık geçtik

acaba aklımdan her geçeni yapacak mı diye düşünürken

siz Ahmet'in kızısınız değil mi diye sordu

aa evet dedim, nereden tanıyorsunuz babamı

"futbol oynardık bizim mahallede gençken"

"annenize benziyorsunuz" dedi sustuk bir süre

"daha önce babanızla sizi almıştım

konuşmuştuk detaylı ama siz biraz rahatsızdınız uyuyordunuz arkada"

evet hatırladım dedim ama hatırlamamıştım

yeter ki konuya girilmesin

ahlaşıp vahlaşmayalım diye

konuyu müziğe getirip, sesi biraz açar mısınız dedim

ben de severim bu şarkıyı dedi

Nazan Öncel gitme kal bu şehirde çalıyordu

içimden epey güldüm

salgılanan hormonlarım beni çılgına dönüştürmüşken

biri iki melankoli ile dengelenmiştim

o denge sayesinde kendimi toparlayıp

güzel geçecek gecenin ilk adımını atıp kapıyı çaldım.

















24 Aralık 2014 Çarşamba

24 saat

Dün akşam eve gelip , kapıyı çaldığımda
'Kim o? '
'annem değilsen git!' diyen güzel ağızlı
şöyle devam etti;
'bugün çok ilginç bir şey öğrendim:
Bir gün tam 24 saatmiş ve bir yılda 52 hafta varmış.' dedi.
Bunu anlatırken o kadar heyecanlıydı ki..
Sen kaç saat olsun isterdin diye sordum.
'Bazen daha çok bazen daha az.' cevabıyla dondum. 







30 Kasım 2014 Pazar

Kaldığımız yerden devam etmesek

İçimdeki senle karşımdaki seni 
Kıyaslıyorum da
O kadar benziyorsunuz ki 
Mutlu oluyorum seni fark ettikçe 

Bir o kadar yaklaştım dedikçe 
Özrü olmayan hallerle kaçıyorum 

Korkuyla sevilmez dediklerinde 
Kızıyorum.
Sana olan yalınlığımı saklıyor olmamın 
Bir korku değil de bir oyun olduğunu 
Biliyorum 

Çocuklar gibi oynamak istiyorum

O oyunların sonu yoktur ya 
Her seferinde yeniden başlarsın
Kaldığın yer diye bir şey olmaz hani 

Evcilik ya da doktorculuk gibi
Gerçek hayatlardan kısa bir kesit
Düğünü yapmadan, takılar olmadan
Kan akıtmadan alınan kanlar gibi
İğnesiz yapılan enjeksiyonlardan olsun 
Elimizde 
Oyunlardaki gibi 

Sadece ortasında olalım 
Kimseye bulaşmadan, kimseyi bulaştırmadan 
Can yakmadan 
Ateş çıkmadan 
Yorulunca uyuya kalıp
Bir sandalyede kıvrılıp birilerinin kucağında eve dönmeceli 
Ertesi gün yine aynı ortadan başlayıp
Devam etmeden aynı heyecanla 
oyunlara sızmacalı sistem 

Rüyada gibi olsun 
İradesiz ve hesapsız 

Sen doktor ben hasta 
Ben anne sen çocuk
Hayalet komşular 
Bir de O 
seni bana taşıyan 
Beni sende ol'durtan 
Sensiz de ol'abilmelerimin açıklaması olan 
O

Oyunu yaratan O 






10 Kasım 2014 Pazartesi

yaraya tuz yerine reçel basıyım istedim!

Tam sinema havasıydı ve saatime uyan tek bir film vardı. 
Daha önceden önyargılıydım, sinemada bu ve benzeri Türk filmleri izlememeye.
Keza Issız Adam gibi bir filmi sinemada izleyip, salya sümük seslerinden tiksinsem de 
toplu ağlama seansı yapmıştık. 

İncir Reçeli 2 ,16:00 seansı lütfen demiştim bile!..

Filmin birincisini eve zoraki bağlanmış, bitkinlikten kıpırdayamadığım bir günde talihsizce ve tesadüfen izlemiştim. Youtube'da çıkan reklamlar kahrolsun! 
Ağla ağla içim dışıma çıkmıştı.. Hoş ağlamak ne kelime böğürdüm hani.. Annem endişelenip 112'ye ihtiyacım olup olmadığına kadar sormuştu. 

Bu filmin ikincisini sinemada izleme cesaretimden ötürü kendimle gurur duydum. Avuntu işte..
Biraz da dönemsel hani, yaraya tuz yerine reçel basıyım istedim! 

Film tam bir hayal kırıklığı oldu, ağlamayı bırak sinir bozukluğu nedeniyle kıkır fıkır güldüm. 
Fikrim geldi projesi! 
Hem birinci çok tuttu hadi ikinciyi de çekelim projesi!
Zorlayalım bir senaryo hissiyatında! 

Derken ciddi güzel betimlemeler ile özlü sözler, yeni quote'lar çıkarılacak bir iş olmuş. 
Bu filmden cümleleri yakındır orada burada ezberleyene kadar görmüş olacağız. 
Hoş buna lafım yok, çünkü cidden etkilendiğim, aa bu laf neden benim hiç aklıma gelmedi dediğim örnekler ve düşündürücü, helal be dedirten cümleler vardı. Yiğidi öldür hakkını ver!

Film bir nevi müzik ziyafetiydi ayrıca, klarnetin o muthiş sesi ve jazz bardaki muhteşem performans sahnesi!! Unutulmazlarından oldu.

Bir sinema ustası olmasam da, bugüne kadar izlediğim filmlerden ve sinemaya merakımdan olan bilgime azıcık güvenerek belirtmek isterim ki, bir dans sahnesi öyle çekilmez. Bir renk olmalı, aksiyonu seyircinin yüreğine sokmalı. Al kamerayı biraz aşağıdan biraz sağdan çek, olmaz! Açısız, ışıksız, efektsiz böyle bir sahneye dalınamaz. Amatörlüğüm adına özür dileyerek belirtmek istiyorum ki, o dansa yazık olmuş! 

Bir de o köpeği takip ederkenki koşma sahnesi! Çok gereksiz olmuş, hadi olmuş bu kadar uzun tutmaya ne gerek var? Halil Sezai'nin oyunculuğu o noktaya kadar gayet güzel idare ederken, birden adamı benim gibi seyirciler karşısında utandırmaya ne gerek var! Aşık adamın çaresizliği ise bu sahne, bir bunlara karnımız tok, iki daha yaratıcı olunuz..

Ben senaryomu yazdım film mi çektim, ne haddime ama artık Türkiye'deki seyirci çok daha bilinçli, ve beklentiler daha yüksek! 

Son söz, müzikler bir yana, filmde beni etkileyen bir de  o ters ışık kullanımları oldu, özellikle sevişme sahnesindeki. Hımm bir de aklıma gelen ufak ama önemli bir ayrıntı, kızın kolundaki ve yüzündeki sivilcelerin saklanmamış olması detayı çok hoşuma gitti. 

Her şeye rağmen, güzel bir pazardı, filmde ağlamadığım için mutluyum :) emeği geçen herkese teşekkürler.. 




5 Kasım 2014 Çarşamba

yeni bir rakam tut icinden

Sabah yürüyüş yaptım, hızlısından - tempo iyidir !
Yolda çok güzel minik patatesler gördüm, 
aldım - ilk bakışta aşk 
Güzel bir duş sonrası maillere baktım, iki fotoğraf yaptım,
sonra heyecanla mutfağa kaçtım 
Patatesleri yıkadım itinayla - arınma şart! 
Soğanları soydum, doğradım, hem de parmaksız - artık olmuştum! 
Dereotundan bir tutam yoldum, incecik kıydım - acımasızca ! 
Bir peynir vardı aklımda, çıkardım dolaptan - buyurun yine deneysel .. 

Haşlandı patatesler on, soyuldular iki, doğrandılar bir dakikada 

tereyağı tavada, az biraz şekerle sevişen soğanlar kızarmaya yüz tutunca 
buluştular miniklerle.. Karıştılar, sadece yarım dakikada
peynir deneysel biçimde serpildi, tuzu yine sakladım sona 
koku beni benden aldı derken atıldı dereotu 
hepsi oldu mu yirmi dakikada - eh zaman bu tutarsız! 

Midemde bir kıpırtı vardı o da kayboldu! ama kokunun baştan çıkarmasıyla 
aklım verdi "Ye" emrini! - detaya girme fazla..

Eylem sonrası coşan dil, damak, mide, burun kapıldı bir heyecana 
aklıma geldi (n) o yazı'm  
"bir rakam tut içinden" 
ben sormadan sen söyledin o rakamı,
farkında ya da değil, duydum bir kere  
aynı değilmiş meğer - şaşırmadım ! 
merak ediyorsan eğer 
ben 7 demiştim içimden.. - aldırmadım ! 





13 Ekim 2014 Pazartesi

kaset

Her şey "çok" hatta "fazla" biraz da "gereksiz" yaşanıyordu.
Güzel ve sakin bir sessizlik en iyi çözümdü.

Birden arabanın camını açtı ve video kaseti aşağı fırlattı. 
Daha sonra ani bir fren yapıp, geri giderek kasetin üzerinden geçti. 

Sanki kırılan kaset ile her şey temizlenmişti!

İçindeki filmin hala sarılı olduğunun farkında değildi. 
Kız ise o kadar salak olmayı hak etmemişti.  
Kaset umurunda değildi, yakılsaydı da ezberindeydi o iki saat içinde yaşananlar. 
Silinesi çok şey vardı ama yok edilecek hiçbir şey kalmamıştı. 

Kız onun yokluğuna çoktan alışmış varlığının ağırlığında boğuluyordu. 

Yutkunamadan, nefessiz ama bitmek tükenmek bilmeyen tutkusu ile hala O'na sarılıyordu. 
Bir sözü vardı sanki O'nla olan hayata dair. O onsuz da devam edebilecekti. 
Keza en büyük hazzı ona yaşatan da ondan esirgeyen de o olmuştu. 

Aşk zannediyorlardı, halbuki sadece yalnızlıktı, yaşadıkları..
Bütünleşip koca bir küreye dönüşüyorlardı. 37 derece su ile dolu. Masmavi ve berrak.
İki insan ancak bu kadar sıfır olabilirdi, toplanınca. Bölmeye kalksan elde kalan hep birdi.
Silsen de izi kalırdı. O eski elma kokulu silgilerin bıraktığından.
İki mutlak sayıdan oluşan bir küre, tabii ki kocaman bir boşluktu. 

Kayıp.

Bulunmak istemeyen, kimseyi görmeyen, sessizliğe aşık iki yalnız kare, bomboş bir küre. 

Kaseti bulan küçük bir çocuk oldu. Babasına verdi. Babası meraklı bir herifti. Filmi yeniden sardırdı. 
İzledi. 

Önce böyle gerçekçi bir pornoya sahip oldu diye rezil bir heyecan yaptı. 
İlk beş dakikada işin kafasına boşaldı. Sonra keyfi kaçtı:
Bu iki salak neden başladıklarına devam edemiyorlardı? Anlamsız yarı çıplaklık, kaçak öpüşmeler, beceriksiz bir çift. Gülmelere kayan ağlamalar, gereksiz sarılmalar, fazla ters ışık. Kadının kıvrımsız silik hatları ve derken sonsuzluğa kaçan dakikalar.
Adam, büyük sıkıldı.   

Yine de yaşananların bekareti bozulmadı.

Bir şey olur gibi oldu ama olmadı. 

Biri diğerini aradı, ama o da açmadı. Diğeri kaçar gibi yaptı ama yarıda kaldı. 

Porno sandıkları ölümsüzdü.
Kimsenin anlayamadığı bir sevişmeyi sadece bir adam izledi.

O da anlamadı!

bir şey var'mış gibi oldu ama yok'luğunda yok oldu.



27 Eylül 2014 Cumartesi

Loveaboutit

İt 'is' a kind 

An illusion in the night

Reflected with the 
Hidden light

Alone in heart but 
A big crowd in mind
Just a moment 
You pray for everlast 

There, you are the half 
A part of your sight
On be half of your past 
 İt is all about its kind 

Not a man or has never been a woman
Hiding in somewhere you unsight 

Love about it is the name 
of your Shame 
Feeling sick , ahead of the light 








4 Eylül 2014 Perşembe

mavi delik 2

offfff demişken ve hala yazmalara devam ederken
whatsApp'i silme kararını, zor da olsa aldım
hayatımı kolaylaştırdığı doğruydu..
Konuşmanın zor geldiği
Kısa ve net olmak istediğiniz o anlarda
bir yandan toplantıdayken iki saniye bile olsa kafanızı dağıtacak
güzel bir emoji ikonuyla
bir renk bir hareket katıyordu.
Ama o renk, masmaviydi artık ve
kulağımda çınlamalar susmak bilmiyordu..

Instagramsız, whats app'sız yeni bi dünya
yarattım,
bu yeni dünyada da iş bitince eve gidiliyordu malum
Ama hazır ısırıklar, kaşınmalar ve çınlamalar son bulmuşken
güzel sakin bir yürüyüş ve sonrasında buz gibi bir şey içmek
aklımı çelmişti ..

En sevdiğim yere doğru yürümeye başladım
Güneş batıyordu , bulut zengini bir manzara eşliğinde
elime telefonu alıp  an'ı yakalamalı diye düşündüm
Dev çantamdan ayfonu çıkardım, kamerayı açtım
ufuk çizgisini ayarladım bir de focus olarak güneşi seçtim
ekran dolayısıyla hafif karardı
şık diye ilk kare için startı verdim
sonra ikinci için farklı bir açı kullandım
üçüncü de focusu değiştirdim
derken başım dönmeye başladı !!
yavaş yavaş gözlerim kararıyordu
Meydanın ortasında öylece yere oturdum
Dua ederken aklıma yine telefon geldi
Çektiğim fotoğrafları açtım ve onlara baktıkça
gözlerimin kararmasının arttığını fark ettim.
O kadar karanlık olmuştu ki korkuya kapı açtı !
başladım silmeye çektiğim son fotoğrafları
Sildikçe gözlerim aydınlandı
Nefesim rahatladı ve dünya durdu
Kalktım  ayağa
gökyüzüne baktım ve ağlamaya başladım
bir çok şeysiz ok, ama fotoğrafsız bir hayatı
hayal edemezken hiç de hak etmemiştim!!!

Sorgulama ve kabul et derken hıçkırarak ağlamalarım
kahkahaya döndü
evet sinirler bozulmakla kalmayıp lime lime olmuştu
Güvenilir sakin bir yer bulmalıydım

Artık fotoğrafları makinelerle değil sadece gözlerimle çekecektim
"Düşüncesi bile kahrediyordu"
O ses, o dokunuş, o ayarlama, o heyecan
derken neyi kaybettiğimi daha da iyi anladım

Bir şeyler içmek için hareketlendim
Karşımda duruyordu, bana bakıyordu
Hadi canım, ne alaka derken el salladı
Yıllar olmuştu kendisini görmeyeli sanki
Geçen hafta güzel bir yemekte beraberdik aslında

O mavi delik içine dalmışken ben, zaman da afallamıştı

Koşup sarılmak istedim
'Beni kurtar bak başıma neler geldi 'diyecektim.
Yaklaştıkça beynim birer birer sildi bu eylemleri
ve ağzımdan çıkan ilk zavallı kelime doğuverdi
"N'aber?"


2 Eylül 2014 Salı

mavi delik

O gece; 
yine her zaman olduğu gibi müzik dinleyerek uyumaya çalışıyordum.
 
Birden ipad'in ekranı kilitlendi 
Mavi bir ışık belirdi ekranda
Sağ işaret parmağımla dokundum ve mucizeler ardı ardına yağdı 

Parmağım ekranın içine girmişti
Çok yumuşak ve sıcaktı 
garip bir şekilde nemli bir temas vardı ve o masmavi ekran
tonlarca renge bürünüyordu
hemen parmağımı çektim ve ne içip yediğimi düşündüm..
her şey her zamanki gibiydi 
yeni bir şey yoktu aslında 
sadece 
kalbim her zamankinden daha hızlı atıyordu 

Ekran parmağımı misafir ediyordu ve bu arada aynı şarkı 
hiç durmadan çalıyordu ...
ben dokundukça ses de etkileniyordu 
tizleşiyor, ritmi yavaşlıyor ben kendimi çektikçe kısılıyordu
ekranın içinde gezindikçe tüm bedenim renk değiştiriyordu
Maviden mora, pembeden turuncuya, sarıdan yeşile 
derken bir şey parmağımı ısırdı 
ve ekrandan koptum 
canım da acımıştı
yaşamış olduklarımı keşke videoya alsaydım diye düşünürken 
uyuyakaldım 

...

Sabah biraz uyanmakta geciktim 
Alarmı duymamıştım bile 
Duşa girdim ama bir garip hissetmekteydim 
Su sanki bedenimden akarken ısırıyordu
tüm vücudumla bir elektriklenme oluyordu 
keyiflisinden değil! 
akabinde kaşınma başladı 
koşarak mutfağa geldim, etrafı dağıtıp, aradığımı buldum 
ve hemen o alerji hapını yuttum,
ancak etki gosterirdi ki bu arada bir şok daha 
yaşamamak için dua bile ettim 
keza deneyimliydim 
deneyim de işin panik kısmını arttırmaktaydı 

.....

Bir teklif hazırlamalıydım, ama aklım devamlı 
instagramda eklediğim son fotoğraftaydı;
ilk on beş dakikada kaç like alacaktı acaba
derken 
üç ile beş saniyede bir 
kollarımı ısıran bir şeyin olduğunu hissettim 
görüntüde bir şey olmasa da içten içe biri misafir olmuştu kollarıma 
rahat dursa buyursun !
ısırma ve kaşıntı ile takip eden bir gerginlik meselesi olmuştu

korktuğum başıma gelmişti 
iyice kafayı sıyırmıştım 
artık hastanelerde de mimli olduğumdan, panik atak canım diyecekler ve 
bir serumla içi boş musluk suyu misali eve yollayacaklardı 

ısırıklar seyrekleşmeye başladı 
aynen gelen like'ların azalması gibi 
diye düşünürken 
durdum ve biraz da korktum 
evet masmavi bir şey olmuştu 
her gelen like ile ısırılmaya başlamıştım.

emin olmak adına son fotoğrafı sildim 
birden sakinledim, like'lar durdu 
kaşıntı bitti, ısırılmalar kesildi
iyi de bunlar neden oluyordu
birine anlatsam daha da neler olacaktı 

O çember var ya, dışında olup içinde sandığın kendini 
tam oradaydım
içi dışı filan derken anladım ki benim çember yok olmuştu 
artık ne yaşıyorsam tek çaresi bendim.
kimseye anlatamayacağım türden bir derde bulaşmıştım. 

Çık instagramdan kurtul ne olacak ki derken daha da korktum
çünkü farkındaydım 
bu mesele burada kalmayacaktı 
yeni misafirler de olabilirdi 
daha fazla sıyırmadan
durdum. 

Gece uyumadan önce dinlediğim son şarkıyı açtım.
Tüm bunlar onla başlamıştı ve yine filmlerdeki gibi 
o şarkıyla biterdi bu silsile 

Şarkının sözleri kalabalıklaşmıştı
yok hayır olan olmuştu yine 
kulağıma gaipten sesler geliyordu 
"Naber","Abla hafta sonu napıyoosun? ","Duygu, nerelerdesin yahu?" 
vs vs 
sağır olmak istediğim nadir anlardan birindeydim
şarkı bulamaç olmuş bir yana, seslere cevap vermedikçe 
aynı şeyi söylemeye devam ediyorlardı 
başladım konuşmaya kendi kendime 
"İyiyim ya sen" , "hafta sonu belli değil canım ya" , "Çok yoğunum sen.."
derken beni duymadıklarını fark ettim 
Peki şimdi bu da neyin nesiydi ? 
Çok zeki olmaya gerek yoktu tabii ki 
Whats App 

Aldım elime lanet ayfonu başladım cevap yazmaya 
ve sesler kesildi 
her gelen mesaja cevap yazarken buldum kendimi 
delirircesine 
henüz aklıma whats app'ı silmek gelmemişti 
ama herkesi şaşırtmayı başarmıştım 
anında cevap yazıyor uzun uzun anlatıyordum 
offffff 


... devam ediyor ; yakında ! 

 




26 Ağustos 2014 Salı

6

Teyzemler o kadar kararliydi ki
ben de o kadar inatciydim ki
Iclerinden biri beni tuttu
digeri karsi koymamam icin ikna etmeye calisti
bir digeri acaba yapmasak mi derken
olan oldu
en digeri O aci biberi agzima soktu;
sonra da dudaklarima surdu

hala o kadar inatciydim ki
acidan sisen dudaklarimla
hic bir sey olmamis
hic canim yanmamis gibi
o lafi tekrar ettim

Hepiniz salaksiniz evet salaksiniz.
diyip orayi terk ettim
sonra kosa kosa
banyoda agladim
kimse gormedi diye de avundum

yaklasik yedi yasindaydim ama o aciyi hala
hatirlarim

O kadar kibirliydim ki hala biraz var
dizlerim agridiginda Jale oyle soyluyor
en azindan ..
yine kime kibirlendin diye

yakistiramadigim insanlardan olmayacak seyler duydugumda
kabul edemiyorum
hepsi o kadar

simdi yine olsa da o aci biber
hala olmazlara baktigimda gozlerime
asla dedikce agzima
gidip kacmalarimda dizlerime
saklandikca da aklima surulse

Ya bunu yaziyorum diye kizilmasin yalniz
iyi etmissiniz  ama sikiysa bi daha deneyin hani
ay lav yu hepinizi ayri ayri
alti alti ;)








22 Ağustos 2014 Cuma

invisible one



Invisibility
like a stoned hole in a wall
that hides your soul , away from the lust in 'your' whole
,,,

Enter into my wall !
come see my light that turns you blind, in all

That's the invisible hole in my wall
,,,,

You know we spy behind the door

we all
see the easy
feel the ready
kiss the soft
catch the one
that's right there in front

the door
that hides the wall
the wall
that keeps the whole
the hole, invisible at all









together to be 

13 Ağustos 2014 Çarşamba

taksi ve nikah masası - I

Sıcaktan mutsuzdum. Acil bir taksi bulmalıydım. 
Yok durak taksisi olsun, aman şahin olmasın gibi seçme lüksüm yoktu.
Gideceğim yeri zaten adımlarım kabul etmiyordu. 
Kafamda yine bir şarkı vardı ve o sırada beni mutlu eden de oydu.

(okurken dinlenebilir hani)
 
"When you fall" sözlerini takiben ritmin artması! 
O düşüş sonrası heyecanını, bir melodi ancak bu kadar güzel tarif edebilirdi.

Göğüslerimin arasından göbek deliğime dans edercesine, akan ter, aynen şarkıda olduğu gibi 
"deeper river"dı. Şarkıyı derinden hissediyor ve bire bir yaşıyordum.

Oh, there is a deeper river
Flowing under the hurt and pain.
Yes, there is a deeper river
that will bring you home again.

Derken o taksi durdu önümde, kısmetim işte bu diyerek rahat derin bir nefesle atladım. 
"Merhaba, Tepecik'e gidiyoruz, lutfen" 

'Abla ne güzel bindiniz ya, selam sabahla, bu devirde yok artık sizin gibi kibar bayaanlar' dedi ve hemen akabinde oluşan sessizliğime şaşırdı. Bu kadar kibar bir bayaan en azından çok mersi filan diyebilirdi. 
Böyle yalandan sohbetlere, karnımın tok göbek deliğimin ıslak olduğu bir günde tahammülüm yoktu. 

'Abla, inanmıycan ama benim şarkı çalıyo şu an radyoda az bi ses açsam'
Tabii buyrun dedim ama içimden de bin pişman. 
Ne de olsa hep çok iyi bir insan olmuşumdur. Başıma da ne geldiyse bu iyiliklerden gelmiştir. Ama hazır istikrarlı bir çizgi yakalamışken bozmak da olmaz. 
Ayrıca 3 dakika sürecek ne kadar acı verebilir ki ? Terim de hazır kurumuşken, kesinlikle katlanabilir hatta alt ritme oynayabilirim.

Nikahına beni çağır sevgilim
İstersen şahidin olurum senin ..

Sert! ama en azından şarkıyı biliyorum. "Klimayı açar mısınız?" diyorum 
bu şarkıda akacak teri, terin ritmini hatta kıvamını hayal etmek bile istemiyorum. 
Adam şarkıyı mırıldanıyor, ki bu kadarıyla yetinse yine razıyım.. 

Bu adam kim diye soran olursa
Eski bir tanıdık dersin sevgilim

kısmını söylerken yüzüm istemeden öyle bir hal alıyor ki, emoji ikonları arasında böylesi yok diyebilirim.
Bir insanın acizliğinin eziklik ile bütünleşip bir yandan duygu sömürüsü katılmış, kanayan bir yüreğim ben dercesine offf kıvamları.. 
Benim kaşlar kalkık, burnum aşağı çökmüş tek çizgi, üst dudak öne çıkmış, alt dudak gergince sarkmış, üst ön dişlerimden sağdaki, alt dişlerimi ısırıyor, çenem hafif dışarı çıkık .. Ortam kırık!
Emojiciler çalışmalı bu ifadeyi !

Hayaller kurardık biz yıllar önce 
Hiç yoktu hesapta ayrılık bizce
Bilirsin ne kadar görmek isterdim
Beyazlar içinde seni öylece

Kısmıyla beraber, yorumlamaya başlıyor şoförümüz, 
sağ el viteste dövercesine, sol el direksiyonda sövercesine, 
boyun sağa bükülmüş her şeyin en doğrusunu bilircesine..

Bu yazı devam edecek ta ki hepimiz terlercesine .. 







  

4 Ağustos 2014 Pazartesi

mısır patlatmaca

Her şey, birdenbire değil de mısır patlatmaya kalkışınca oluverdi.

Bir kadeh viski içecektim, salondaki şişeyi alıp mutfağa götürdüm. Buz almak için dolabı açtım ama o sırada dolabı neden açtığımı unuttum ve mısır patlatacak olmamı hatırladım. 

Ocağa küçük derin bir çelik tencere koydum. Ocağın altını açtım. 
Bunu yazarken aklıma bir zamanlar kızımın altını açıyor olduğum geldi, neyse ne yazacağımı unutmadan en iyisi devam edeyim. 

Tencereye yağ sanıp viskiyi döktüm. Hemen salaklığımın farkına varıp ocağı söndürdüm.

Dur dedim kendime. 

Balkona çıktım. Viskiyi ait olduğu bardağa buz eşliğinde doldurup, büyük başarıymışcasına bir sigarayla kutlamaya  karar verdim. 

Elime çakmak niyetine balkon masasının üzerindeki sepetten bir mandal alıp sigaramı yakmaya çalıştım.

Birden (mandal) aklıma çamaşır makinasındaki yaklaşık beş gündür yıkamaya devam ettiğim çamaşırlar geldi. Gün itibariyle tüm yazlık kıyafetlerim vernel kokmakla beraber bu yıkama eylemine son veremezsem kışlıklara geçmem gerekeceğini fark ettim. Severim zaten yaz iken kışı anmayı, tüm kış da yazı özlemeyi. 

Makinayı boşalttım. Ama kafamı asla .. 

Nerede kalmıştık derken, mısır patlattım. Ama altı kişilik bir aile boyu. Dolayısıyla o minik tencereden yere taşmaya başladılar. Evin içinde güzel bir müzik olmuştu. Balkonda bir elimde viski kadehi diğerinde yanmayan sigara ve tabii ayfon ile gülmeye başladım. 

Bu arada ayfon yine, bir kez daha, her zamanki gibi yere düştü. Eğildim almak için ve ayak baş parmağımdaki ojenin bir milim de olsa çıkmış  olduğunu gördüm. Sinir olmamam mümkün müydü? Yapmam gereken ne çok şey vardı ve ben hala .. 

Tüm bunlar olurken acaba kaç dakikadır o düşünmemem gereken şeylerden uzaklaşmıştım? 

Mısırları üstten almaya başladım, yere dökülenleri biraz sonra temizleyecektim , ne de olsa hala balkonda yanmayan sigaram, buzları erimiş viskimle beni bekliyordu.

Kafam iyice karışmıştı. Neyi önce yapmalıydım? Ya da neleri yapmaktan vazgeçmeliydim? 

Mutfak ile balkon arasında bir yerde, öylece donakaldım. 

O şeyler var ya, bir an aklımdan çıkmamıştı. 

Viski içemediğimle, sigara yanamadığıyla, mısır yenemediğiyle, baş parmak boyanamadığıyla kaldı. 

Ama o mısırlar! bir şekilde, bir tarafımda, bir güzel patladı. 


----

yazarken dinlenen: 




22 Temmuz 2014 Salı

Bar - Bölüm 2

Kadına yaklaşıp, kulağına bir şeyler fısıldadıkça,adamı konuşturtmaya başladı içinden. 
Ne de olsa saniye saymaktan daha keyifliydi. 

'Seni çok özledim' 
'Tüm gece gözlerimi üzerinden alamadım'
'Rüzgarınla beni çarpıyorsun, hele şu parfümün..'
'Gözlerin çok şey anlatıyor'
'Uzun zamandır böyle keyifli sohbet etmemiştim'
'Biliyorum, sen de benim gibisin'
...
Cümlelerini sarf etmişti bile kadının kulağına... 

Tüm bunları düşünürken ve hatta yazarken kafasına, bir yandan da kıskanıyordu.
Bu uzun zamandır yaşamamış olduğu bir duyguydu. Buna da şükür diye düşündü.
'Yenileniyorum, saniye saymak yerine' dedi kendi kendine. 

Bu kendiyle yapttğı sohbetler bir yana, adamın hala o kulakta sabitlenmiş olması, yavaş yavaş kızdırıyordu aslında.
Buna şükre gerek yoktu, keza fazla iyi niyetten maraz doğardı. 

Her şeye bu kadar pozitif anlam yükleme işi, yeni bir sorumluluk yaratma dolayısıyla yük çıkarma demekti. Kendini salması gerektiğini hatırlayıp bir yudum daha aldı, bitmek bilmeyen içkisinden. 

Uzun bir bardaktaydı içki, çok sevdiği şekilde sunulmuştu. Kokteylin kokusunu rahatlıkla alabiliyordu. Aman pek de güzel olmuş diye düşünürken, kafasını kaldırdı ve dimdik, sabit ona bakan, kahverengi gülen gözler ile çarpıldı. 

'Ateş mi istersiniz yoksa saatin 23:30 olduğunu hatırlatmamı mı? ' dedi adam. 

Ciddi bir şok yaşıyordu. Bu gerçek miydi yoksa adamı uzaktan izleyip, onu konuşturdukça yazmaya başladığı hikayenin halüsinasyonları mıydı? Senaryoya mı girmişti yoksa senaryo gerçeğe mi dönüyordu?

Bu kadar çok şey düşünürken yine de duraksamadan, 'ateş alıyım lütfen' dedi. 

Ateş önemliydi.






11 Temmuz 2014 Cuma

bir rakam tut icinden


5 dakikada ne yazacagim hakkinda dusunebilir
20 dakikada cocuk dogurabilir, 52 saniye boyunca nefesimi tutabilirim.

Seni 13 gun anmayip, 5 gun hayal edebilir
1 hafta adini agzima almadan, sana 7 farkli sekilde hitap edebilirim

3 saniyede ruj surebilir, 7 dakikada ayakkabima karar verebilirim

Yuzunu gormeden 1 ay gecirebilir, ilk gordugum anda o salak suratina bakamayabilirim

35 dakikada 3 farkli yemek hazirlayabilir
Ayni gecede 2,5 farkli karakter cizebilirim

Ama :

Seni nasil sevecegime, nerede tutacagima, ne zaman gorecegime

Kendimde seni nasil bulacagima

beni sana nasil sunacagima

ben olmadan seni nasil ne yapacagima asla karar veremem.

Ne bir rakam ne bir sayi soyleyemem
Senle alakali anlari toplayip carpip bolemem

Hadi;
Bir rakam tut simdi icinden

yaz bana 3 vadeye kadar

ikimizde ayni rakami tuttuysak
soylerim sana ki
birakalim beraber
tutsak kalmasin ne bir an ne de rakam

6 Haziran 2014 Cuma

acemi ilişkiler

Yıl yok, ay yaz başlangıcı, günü sorsan hiç orada değilim.
Hatırda kalanlar : koku dibimde, çalan şarkılar hala dilimde, biraz buruk, biraz heyecanlı.
.....
Yolda gidiyorlardı. Beyaz bir araba, babaya ait.
Cepte kalan son paralarla sinemaya gidilmişti.
Film klasiklerden biriydi, olmadıysa da olacak kesin: "U turn"

"Arabayı kullanmak ister misin?"
-Eveeeet ! (Acemi çığlığı)
..
"Kendine güven, şu an ortamın hakimi sensin, direksiyon sadece bir araç!"
-Tamam ama vitesi değiştirirken kayıyoruz sanki
"Sadece önüne bak, ve hakimiyetin sende olduğunu unutma"
-Bunlar yerine, vitesi sen değiştirsen olmaz mı?
"Arabayı kullanma ona sahip ol"
-Tam benlik
..
Bu arada adam sigaraya kız da acemiliğinin heyecanına sarılıyor

Çötönk !

"İyice saçmaladın"
-Sana demiştim vites ile aynı anda ..
"Tamam sadece devam et"
-Ama çarptık
"Çarptın, ve şimdi toparlan"
-Lutfen sıkıldım, kullanamıyorum işte, hadi sen geç şu direksiyona
"Kaldır şunu"
-İniyorum
"Sen bilirsin!"
-Ya lutfen yardımcı olsan
"Bire tak önce"
-O kadarını biliyorum
"Sızlanmasan da gitsek kimse fark etmeden"
-Hep bir yerlerde kaçak olma durumu
"Hadi!"
..
Kız arabayı kaldırır, kullanmaya devam eder, vitesi umursamadan, gacır gucur!
..
-Park filan edemem
"Tamam sorun değil, teşekkür ederim, çok iyiydin"
Kız ağlamaya başlar, bir boşalma anıdır.
"Hadiii, gerçekten çok iyiydin"
-Tüm bunlar niyeydi
"Seni seviyorum"
-Sevme !
"Sevmem"
..
Eve girerler, Nem! Sessiz, soğuk, bomboş.. Uyku saati.

Dümdüz, bembeyaz çarşaf üzerinde deliksiz uykudan uyanamaz hallerde, saat çalar.
"off başım çatlıyor"
-hadi bir şeyler yapalım
"aksiyon mu?"
-asla, canım, asla, ölene kadar uyuyalım burada. bizi beraber gömsünler.
"anladım ama paramız yok"
-biliyorum umurumda da değil
"hadi kalk"
....
-Arabayı kullanan hep sen ol
"bir gun ben olmayacagım"
-bir soforle evlenirim ben de
"bensiz olan kimseyle evlenemezsin"
-senle evlenirim ben de
..
-nereye gidiyoruz?
"otoban ucreti odemeyecegimiz bir yerlere"
-bazen parasızlık sıkıcı olabiliyor
"eğlenmek ister misin?"
-psikopatça olmasın
"sensiz olur o"
...
ilk benzincide durulur, adam arabadan iner, benzinciye rica eder:

"Kredi kartımız var, buradan para çekseniz ama benzin almasak ve o paradan yüzde on kesip bize nakit verseniz diye bir ricada bulunabilir miyim?" der ve kız da kapıdan fırlayıp,
-Lütfeeen, bugün doğum günüm , diye haykırır
Benzincinin de işine gelen bu durum, sayesinde cepleri az da olsa para görür.
Yola devam
..
-Çeşme mi ?
"Uyusana biraz, ya da sussana mesela?"
-Bayılırım surprize
..
"hey uyan hadi geldik"
-beyin altı olmusum sanki, ne uykuydu
"bayılıyorsun arabada uyumaya"
-evvet ve her zaman, dolayısıyla şofor sensin bayım
"burası çok farklı bir yer"
-ne gibi? korkmalı mıyım?
"bence uzak dur  şu salak modundan da çık"
-devamlı hakaret, aşağılama, neresi evliliğe gidecek ilişkimizin acaba?
"bayılıyorsun buna, bu vıdı vıdı, bu sen olmayan haller"
-uykum var
"paramız var"
-içeri önce sen gir
"uygun değil"
-bir kerecik, burayı hiç bilmiyoruz kimse bizi tanımıyor
"oyun sırası değil"
..
müzik şahanedir, gece adeta inanılmaz bir sakinlikte, kadife kumaştan kayar misali sabaha uzanır.
"haydiii, gidiyoruz.."
-son bir sigara içmeeliyim
"arabada iç"
-çişim de geldi ama
"yolda dururum"
-beni bırak sen git (gulerek)
"tamam" (der ve gider, ciddi olmak adına hem de ömrünün sonuna ant içmiştir)
-bravo, git böyle, ama önemli değil, yine de seni seviyorum ben, ama sen, daha ilk ama ilk cıvımamda, biraz içtim ne olmuş, eğlenmek benim de hakkım, bak, ne yaptın, arkanı dönd..
cümleyi tamamlayamaz kız, adam elinden tutar, o sırada çok keyif aldığını hatta gülüyor olduğunu kıza çaktırmadan onu arabaya bindirir.
Paranın hakkı verilmiştir.
-dondurma alalım mı? paramız var mı?
"çok paramız var, alalım"
yola çıkılır
ki bu yollar ta ki bir gün şiddetli bir kavga sonucu çekilen filmler camdan fırlatılana kadar devam eder.

"the end-

derken, bazı şeyler bitse de bu an'latimlar adamı mumyalar.






5 Haziran 2014 Perşembe

Bar - Bölüm 1

Iyi bir bara gidilmisti. Saat 1 olmadan oradan kalkmasi gerektğini biliyordu.
Tum gece saatine hic bakmadan, içinden saniyeleri sayarak, beklemeye karar verdi.

'Bir limitin varsa özgür olamazsın.'

Şurada yaklaşık iki saatim var bırak tadını çıkarayım demek yerine, gecenin sonunu bekleyecekti.
Sadece durarak.

'Sonlar yakınsa, 'felç' gerçekleşir.'  

En çok sevdiği kokteyli sipariş etmişti. Fakat iki saat boyunca 350 ml'yi bitiremeyecekti sanki. 

'Dil, damak iki yabancı oluverir keyifsiz anlarda.'

Sağ masadaki adam, ona birisini anımsatıyordu. Düşündü hatta baktı ama bulamadı. Bulmak da istemedi. Aklını yine elden kaçırmak istemiyordu.

'limitlerin farkındalığı seni tutsak kılar. '

 Adama saati mi sorsam, ateşini mi istesem derken, adam kalktı gitti.

'Zaman nankördür bazen ..'

Daha bekleyerek geçirmesi gereken bir dolu saniye vardı. Tek bir şey düşünebilirse, kafasındaki 
kalabalığı susturabilirse daha kolay olacaktı. Adamı düşünmeye karar verdi. 

'Kişinin kendine olan mesajları, anlaşır aralarında ve bir bedene bürünürler.'

Adam hala oradaydı, barda bir kadının yanına gitmişti. Kadın çok güzeldi. Adam çok ilgiliydi, fazla yılışık kıvamda olsa da. Bu da onu maskeliyordu. Izleyici olarak bile bu serüvene katılmak, sadece adamı düşünmek iyi gelmişti. 

Durmak adına bir şey seçmek gerekir. Her seçim bir vazgeçişse, durmak iyidir. 



19 Mayıs 2014 Pazartesi

sabah olur, sen ne dersen de ; yas'tır bu fark etmesen de

Sabah oldu, uyandım. Gayet normal devam ederken herşey, aklıma dün geceki rüyam takıldı. Kritiğini kendi kendime işe giderken yapmaya karar verdim. Keza bu sabah makyajı yolda yapmama gerek kalmamıştı. Altı üstü göz altı kapatmacadan ibaretti zaten. O da biraz ırsi biraz da uykuya açılan savaşın yan etkisi. 

Yol boyunca kritikle kurcalanan kafam sayesinde ne trafik ne de sabah güneşi rahatsız etmedi. 

Ofise girer girmez, pc'yi aç, kahveni al, suyunu doldur ritüelleri bile renklendi rüya kritiğiyle.
İlk okunan mail ile ne rüya ne de kritik kaldı. Hesap makinası misali aklım, artık sayılardan ibaretti. Toplayıp çıkarmak ya da bölmek veya çarpmak kararları, sadece bana kalmıştı. 

Şurada bir kaç hafta kaldı, düşüncesi biraz yabancılaştırsa da, motivasyonumu da tavan yapmıştı hali hazırda. 

Derken saate bakıldı ve uzun zamandır sesi soluğu çıkmayan o en yandaş dostlardan biri arandı. Keza sabahtan beri hep aklımdaydı. Bir sessiz çağrı, sadece zamanını bekler gibi, her çarpma işleminde yüzde (%) alır misali yanımdaydı.  

"Kızııııım n'aber ya, uyandırdım mı yoksa?"
-Delisin sabahtan beri whatsappına bakıyorum ne zaman online olacaksın diye !
"Arasana deli, online olmuyorum özellikle, manyak bir aplikasyon o"
-Acil buluşma ve toplantı yapıla 
"Ayneeen" 

bu arada tabii konu anlatılır, anlaşılır, bir hayda olunur, daha önce benzerleri yaşanmış mıdır, evet belki ama bu şu anki olduğu için en de elzem olanıdır. 
Bir bahanedir buluşmaya, ama daha önemlisi bir durumdur işte ve yalnızlıkla çözülemeyen cinstendir. Zaten dostluklar da en çok bu zamanlar içindir. 

Böyle zamanlarda hep aklıma takılır, rüya mıdır gerçek olan, mesajı olan yoksa biz mi biliriz de o rüyayı yaratırız ya da biraz daha gizemli kılmak için midir bu muczevi görüler rüya adı altında yaşanan? 

Günü böler bu mucizeler, olaylara yön verir, olanı zaten bilmiş olma kibirine sokar. Daha da uzatırsam bir nevi kısıtlar özgürlüğünü. Olayları yaşarken, ister bile bile, ister istemeye istemeye, o rüyayı suçlamak yerine, takılınmalı bence onca yaşananın azmine. Olan oluyor olsa da, ya anlatılırken, ya ağlarken, ya bağırırken kalır yanına sadece o an içilen ilk kadehin serinliği, ilk sarılmanın hafifliği ya da o "siktir et takma canım" lafının komikliği. 

Özetle her acının bir kıvamı, dozu olsa da hakkını vermeli yaşamalı, şovmenliğe kalkışmadan ağlamalı, sarılmalı. Lafım nereden nereye gelecek ama, tonlarca insan bir anda gömülüyorsa bir durmalı, duymalı, susmalı. Yas'a davet, önce saygıdan geçiyor ne de olsa. 
Ha o susmalı sözüm de işbu memleketten dışarı. 

3 Mayıs 2014 Cumartesi

kendisi ile Prens'in atı

Hep yolda giderken başına bir iş gelirmiş, kadının. 
Gitmeler mi yaramazmış "kendisi mi" belli değil!..
Gitmese olmazken durmasa da olmazmış 
Giderken ancak durabilen bu hanıma 
gitmeler farzmış. 

Üç gün üst üste aynı yere gitmesi gerektiğini duyunca
Devamlı durabileceğini sanmış ..
..
Gitmeler başlamış bizimki bir türlü duramamış !
Gidiş kısa sürüyormuş meğer.

Başında vaatte bulunmuşlar 
"Gideceksin demişler ama kalacağını eklememişler "

İş bu Kalmalar durmalara adeta bir son vermiş 

Duramadığını anladığı yerde, yine de gidiyor olmaktan
mutluymuş ..

Kalmaların ağırlığı yavaş yavaş sis gibi üzerine çökmeye başlamış. 

Bir gün geçecek demiş, ama bekleyebilecek kadar
Durması olmadığından 
Kalmamaya karar vermiş 

Kalmalarını çöpe atıp bembeyaz bir gidiş yapmaya karar vermiş 

"Hemingway'in yolu olsun altı üstü çakıl taşla dolsun"
Demiş.

Başlamış geri gitmeye, olmamış !

İleri gidecek kadar durması olmadığından 
kalmış 
İki kez kalmış bir kez düşmüş derken 

Bir ışık kapanmış, yeni ses duyulmuş, ateş ile yağmur
yan yana uyumuş 
Masal olduğunu fark etmiş dünyanın 
Biraz mış'lı biraz muş'lu 

Derken, Prens'in atını gördüğü gün gelmiş
Kadın da 
Gitmiş
Kalmamış 
ve Durmuş.

 

  

20 Nisan 2014 Pazar

taksiyle "sadece" gidecektim

O gün bugündü. taksiye binip hiç bir şey söylemeden sadece gidecektim.

artık vakti gelmişti ve kendisini unutmalıydım.
daha samimice söylemek gerekirse silecektim.
doktorlar "ignore et" demişti bu durum için
ama ben, yine de Türkçe'mizin içine etmeden sadece
unutacaktım.

Taksi en iyi çözümdü
Koşarak evden çıktım, kısa sürede nefes nefese kalmıştım
bu hız bile onu hatırlatıyordu
kalp atışım 138 civarındayken
daha fazla aklıma geliyor olması
çileden çıkartıyordu.
Halbuki sadece taksiye binecektim..

İlk sarı kurtarıcıya el kaldırdım
Durdu ve hemen arka koltuğa atladım
Merhaba bile fazlaydı
derken zaman yine durmadı ve aktı
"Merhaba Konak Pier mi yine?"
sorusu tüm senaryoyu delip geçti
elimde eskizler kaldı ve çaresizdim
"evet" dedim
"Bugün de fotoğraf var mı"
derken sarı kahraman kendisini boğmak istediğimin
farkında değildi elbet ..

Sessizliğimi korurken anlayacağını umdum
Yoktum orada, o da yanaşmasa fena olmazdı
Ama birden olan yine oldu, o anlamsız kelimeler
kahramanın ağzından dökülüverdi.

"Bugün sizi başka bir yere götürmek isterdim"
?
"Yani benle değil"
"Çok Pardon yanlış anladınız"
diye devam ederken bakışlarım zaten fazlasıyla konuşuyordu
suskunluğa devam ettim ki merakla kurcuklanmalar da başlamıştı
"Çok güzel bir yer var, ben sizi oraya götüreyim bu sefer, sizi bırakıp işime devam ederim"
Kaşlarım oryantal misali figürden figüre atlarken
Sessizliğim algı aşımına uğramıştı.
"Anlıyorum ki yalnız kalmak istiyorsunuz çünkü" diyen sarı adama
Ne çok konuşuyorsun dememin vakti gelmişti

"Peki gidelim" dedim.
"Biliyordum" dedi ukalaca
Hep bilirler, hep anlarlar, hep onlardır kahraman
kimse de kabul etmez aslında orada olamadığını

Çok ümitsizdim kendisinden ama birden
yasak bir U dönüş yaptı
ve işte budur dedirtti

"Yolumuz biraz uzun"
derken susmuş olmasını tercih ettim
keza param vardı hatta iki katını verebilirdim
susarsa
ama söyleyemedim

Yolda bir ara fark ettim ki hala aklımda
sadece orada kalsa yine başarı
nefesimde, gözümde, yanımda; bazen sol bazen sağ
fark ettirmeden hep orada
izliyor sinsice, yüzünde salak bir ifade ile
fark ettirmese keşke

"geldik" dedi benim sarı'lı kahraman
burası mı diyemedim
peki ya nasıl geri dönebilirim hiç diyemedim
aranmıştım keza
"tecavüz kaçınılmazsa zevk almaya bak" demişler
hiç de iyi etmemişler
"kuyuya düşenin halinden.." olan ata sözünü
tercih ediyorum an itibariye
derken sarılı kahramanda alabildiğine bir sessizlik

"teşekkürler" diyebildim
İndim
Halbuki sadece gidecektim
bir de ne fark ettim ben daha gidemeden gelmiştim
Vardığımı hissettirmeden kendime
bu büyük ödülü yarına saklamaya karar verdim
hayat burada bugün başlıyordu
kaçınılmazdı! olan oldu !
Buradaydım ve artık başka gidecek yer kalmamıştı.

Taksiciye el bile salladım
O da pek mutlu mesut ayrıldı, elime de bir kart tutturdu
hepsi yapar
o da farksız
iyi de oldu;
gerekirse arar çağırırım..

Özetle ben geldim halbuki sadece
gidecektim.


Ha bir de o'nu unutmamaya karar verdim
"Ignore edicem" artık
Bıraktım ; Türkçe kendi kendini kurtarsın
fazlasıyla kahraman var bu hayatta, bir ben eksik kalayım
olmaz mı?








23 Mart 2014 Pazar

uçak problemi

Adam : sizin de mi 16 F ?
Kadın : aaa yok pardon 16B'ymiş benim 

derken kadıncağız yerinden kalkar; 
ceplerini daha hızlı dolduracak diye koltuk aralarını 1.60'lık twigyler için dizayn ettirmiş olan uçak firmasına içinden söver
ve her seferinde exit isterken "ortadan olmasın lütfen" diye uyarması gerektiğini de öğrenmiş olur..

Her yanlış bir doğruyu doğuruyor .. Lütfen !

Exit'ini sevsinler senin.


"Biri diğerinin 4 katı olan iki adamın arasına oturtulursan kaç kilo hissedersin?"

Çocukluğunda oldum olası havuz problemlerini anlayamamıştır. 
Her seferinde aklına deniz mi havuz mu ikilemi geldiğinden kendini matematik çalışırken değil yüzerken bulurmuş.
E bu kadın, şimdi çift bilinmeyen denklemli, havuz olmasa bile "uçak problemi"ni nasıl çözecektir? 

"Çok da dert değil canım" der ve araya oturarak ilk ve en doğru adımı atar.

Her doğru yeni bir adım doğurur.. At ! 

Sağ elini alnına koyar. Başını öne eğer ve uyumaya çalışır. Çok sıkcak derken uyayakalır. 
Hafif bir türbülans ile uyanır, uyandırılır. Yanındaki Bay X şöyle buyurur: 
"Hanımefendi iyi misiniz?"

Kadın : Evet neden? 
Bay X : Bilmem garip hissediyordunuz sanki.
Kadın : Hayır uykum var sadece, teşekkür ilginize ! 

Anlamsızca kıl bu Bay X, sağındaki Bay 4X'ten daha sorun çkaracak kıvamdadır.

Hadi adam 4X ama ne yapsın; o uçuş için bir anda zayıflayacak mı? 
Ama sen, hazır X iken tut çeneni !
İki dakikalık heyecanın, olmasın başkasının huzuruna atak. 

Kadın sağlı sollu, kilolu ile hadsiz arasında sıkışmış, yedi günahtan hangisinin en En olduğunu düşünmeye takılır.

Her günah yenisini doğurur mu ? "Bazen !"

Elinde kalmıştır 16B yazan biniş kartı kadının.
Bay X ıvır kıvır kıvranıp, o ufacık tefecik kağıt parçasından kadının adını okumaya çalışır. 

Bu arada karar vermiştir kadın, en En günah Açgözlülüktür. 

Biraz obur ile biraz kibir arasında kalıverse ne olur? 

X = 4X  
Matematik kuramlarının içine edilir.
X de 4X de aynı ağırlıkta hissettirir kadını. 
Bu ağırlık uçak yere vardığında ancak bitecektir. 
Tüm bu exit saçmalıkları, yedi günah anımsamaları, denklemler, havuz problemleri aynı Denge'nin sorunudur.

Sorunsuzluktan mı sonsuzluktan mı Denge doğar ? Bil! 

Kadın, biniş kartını, adı okunacak şekilde önündeki koltuğun askısına sıkıştırır. 
En fazla ne olabilir ki? Tüm olasılıkları zaten bilmektedir. 
Bay X o adı ezberler, google'da aratır, iş o kadına aşık olur, 
her şey ap aynı yaşanır ve yeni son'uç'lar doğurur.  

Özünde doğmuş ve yaşanan her şey, yeni bir doğum yapacaktır. Var ol!

Kadın kendi yarattığı oyunun içinde sıkılmaya başlar.
Bu uçak neden hala inmemiştir ? Denklem zaten çözülmüştür. 
Aklına gelenler mi olacaktır? Yoksa zaten olacaklar mı kadının aklına sızmıştır? 

Bay X'in kadına olan ilgisi Bay 4X'i de germeye başlamıştır. 

Sonunda adı rahatlıkla ezberleyen Bay X cesaretini toplar ve kadına : 

"Duygu Hanım, yer değiştirebilir miyiz? Sevgilimin yanına geçmek istiyorum" der ! !! !!!

Her ön yargı kendi denklemini doğurur. Buyur! 














15 Mart 2014 Cumartesi

Taksiciye 2 tl borc

Bir cumartesi öğleden sonra, hava muhteşem ve ne yapmak istediğimle ilgili en ufak bir fikrim yok.
Durum özeti böyleyken, iki hafta geciktirdiğim doktor kontrolüne gitmeye karar veriyorum.
Yürüyorum.
Aslında ilk taksiye atlayıp bir an önce gitmem gerekiyor.
Karşıdan karşıya geçerken arabaların bana çarpmamak için nasıl bir gayret gösterdiğini merak ediyorum.
Aklım dağılıyor, taksiye binmem gerektiğini unutuyorum.
Neyse .. Toparlıyorum;
İlk taksiye binemiyorum çünkü biraz uzakta. Bağırmam gerek, ama Asla! Islık da çalamam. İlgi çekecek bir şey yapmak istemiyorum yolda öyle salakça.
İkinciyi gözüm tutmuyor. Hem yürümek de hoşuma gidiyor.

Her zamanki duraktan binmek istemiyorum. Artık çok ahbap olduk.
Niye doktor, hayırdır vs dinlemek bir yana konuşmak istemiyorum ki o anda.
Üç ve dört yine olmuyor. Taksiye binemeyeceğim sanırım derken, yolun ortasına atlayıp bir tanesini durduruyorum şuursuzca!
Kendime kızmaya başlamıştım keza.
Taksi kaçırmaca oyunu kabak tadı vermeye başlamıştı hali hazırda.
...
+Bayraklı'ya..
-Adliye mi?
+Yakınına
Çıt yok takside. Ohhh çok güzel..
Yanımda yeni makinam. Çıkarıp en sevdiğim oyunu oynuyoruz:
Taksi camını açmaca ve poz yakalamaca.
Eczaneden suratı asık çıkan kadın, kaskını çıkaramayan genç, vitrin camlarındaki yansımalar vs vs ..

Yol tahminimden uzun sürüyor, trafik!

-Buradan döneyim mi?
+Evet lütfen, hatta bekleyin isterseniz ben geri döneceğim işim uzun sürmez.
-İyi olur

İyilik meleğiyimdir oldum olması .. Çok lazım !! Ama bir saniye evet lazım çünkü oradan dönerken taksi bulmak cidden zor olabiliyor.

+Ben yukarı çıkınca bakarım işim uzayacak gibiyse sizi ararım dönersiniz.
-Evet veriyim cebimi size sıfır beş yüz...
+Tamam .. Aa siz bende kayıtlısınız

Deli olduğumu düşünen taksici ilgisizce suratıma bakıyor.

+Ama numaranızı "taksiciye 2 tl borc" diye kaydetmişim; kusura bakmayın ödemedim bunu sanırım
-Ben hatırlamıyorum öyle bir şey ama
+Ben de maalesef, ama kaydettiysem demek var borcum, 2 tl fazla alın lutfen
-Donuste odersiniz
+Belki işim uzun sürer, alın lutfen
-Peki ama gerek yok 2 tl sonucta
+Olsun bunu boyle kaydettiğime gore dogrudur, lutfen ısrar ediyorum.
-Tamam, bekliyorum sizi yine de
.....
Asansorde, işin şokundayım. Kim bilir ne zaman bu adama borç yaptım ve ne salakçadır ki telefonuma böyle kaydettim?
Sanki arada bir telefondaki kişilerin isimlerini kontrol ediyorum. Hani yok artık !
Kafamı ben de tanıyamaz oldum.
...
Doktorda işim çok kısa sürüyor. Sonucu bana öyle bir anlatıyor ki adam, hiçbir şey anlamıyorum.
Ama çaktırmıyorum da; ayıp olmasın; cahil sanmasın beni, hala neyin hesabındayım belli değil.

Özeti vücudum bunu kendi kendine yapıyor, gereksizce kendiyle savaşıyor. İrdelemiyorum bile, vücudumun canı sıkıldı herhalde neyle uğraşacağını şaşırdı; ya da madem öyle vardır bir bildiği. Saygı duyuyorum kendisine. O savaşsın kendiyle ben de onunla, ta ki barışı bulana dek.
Yaşasın özgürlük, varsın vücudum takılsın kafasına göre..
...
Taksici bekliyor.

+Gecikmedim umarım ? ( Date ya bu, soruyorum saçma sapan)
-Olur mu öyle şey, tahminimden çabuk geldiniz vallaaa
+Tamam, beni aldığınız yere geri gidiyoruz.
-Ya ben sizi hatırladım.
+Öyle mi nasıl?
-Siz fuara gidiyordunuz, benden fiş istediniz, ben yok dedim, sizin telefonunuzu kaydettim sonra ertesi gun aradım size fişi verecektim ama açmadınız telefonu. Geri de aramadınız
+Yok o ben değilimdir.
-Kaydetmişim sizi. Hülya hanım?
+Yok ben değilim o. Zaten borcum varmış size ; yoksa "fişini alman gereken taksici" diye kaydederdim.
-Peki öyle olsun.

"Peki" en sevdiğim sözdür. Sık kullanırım. Kimisinde yanlış anlaşılırım:
Takmıyor işte hatun peki dedi derler.
Halbuki kabulümdür, takarım takmasına da sindiririm de hani bünye sağlam nasıl olsa..

....
Taksiden indikten sonra sms gelir cebime.

"Duygu Hanım, şimdi hatırladım sizi, anneniz güzelyalı'da oturuyor,marketin üstü.
Ona gidiyordunuz o akşam, elinizde bir tarih kitabı vardı, kulak misafiri oldum kızınızı almaya hatta"

Bir sms atıldıysa sana, cevap bekler karşısı ayıp olmasın ama
Bulamadım ben buna yanıtı, bir vücuduma sormalı aslında
herşeyin en doğrusunu o biliyor nasıl olsa
..








12 Mart 2014 Çarşamba

Sen doğmussun kutlu olsun da ben Berkin'i özlüyorum

Bugün senin doğum günün..ben yok'um, yine de bilesin ..

Ol'amiyorum. Oraya gelemiyorum, seni kutlayamıyorum, arayamıyorum, yanaklarından sıkıştırıp öpemiyorum, sarılıp sırtına iki sıvaz yapamıyorum. Hem orayı bilmiyorum, hem de bugünlerde hiç kendimde ol'amıyorum.

Sessizinden olsun bu yıl da, "kutlu olsun" diyorum ama ben yapamıyorum.

Kahvemi içemiyorum, arkadaşlarımı arayamıyorum, yan gelip yatamıyorum,susamıyor, yutkunamıyorum..
Artık ve yine uyuyamıyorum.

Berkin'den başkasını düşünemiyorum. 

Ne günde doğmuşsun sen de; bunu bir türlü kabul edemiyorum.

Başım dönüyor, ellerim titriyor, hem üşüyor hem yanıyorum. Boğazımda koca bir düğüm, avazım çıktığı kadar bağırmak isterken susuyorum. Ben hala orada ol'amıyorum.

Bir öfke boşalması bu, sendromu ağır.Altlı üstlü bunalımdayım ! aman sen dur şimdi; gelme sakın.

Zamanında kendim dahil herkesi affettim ama bir tek Onları affedemiyorum. 

Buradayım, gitmedim bak ayaktayım demişken şimdi adimlarim geri atıyor. Zamanı bıraktım çabucak aksın..
Bu acı içimi yakıyor. Oturdum kalkamıyorum; Berkin'den başka bir şey düşünemiyorum. 

Bu sefer affedemiyorum..Sadece durabiliyorum.
Acım öyle ki seni bile umursamıyorum.
Bugün ancak burada kalabiliyorum, oraya gelemiyorum.
Ne seni ne o eski günleri.. Nafile ! Ben Berkin'i özlüyorum.







1 Mart 2014 Cumartesi

doyumsuz bir kısırdöngü

Biri gelir, unuttuğun o üç yılı birdenbire anlatır. can'landırır. Sildiklerinin renklenmesi bir yana kızarsın. Uğraşmışsındır, kolay görünse de almıştır senden bir parça seni. Hani yaşamayan bilmez dedikleri, o paha biçilmez deneyiminin boşa gitmesi gibi.

Biri gelir, dokunur birdenbire o unuttuğun yüzüne. Anımsatır sana, o eski seni. Tenini. Hatta belki yeniler nefesini. Uzun sürmez , tutamazsın o nefsi. Biriktiremezsin bir kutuda, yarınlara ve olası unutulmalara.. saklayamazsın anlık heveslerini.

Biri gelir, geldiğini fark etmeden gitmiştir. Anlasan da susarsın. Kabul tek göstergesi olur önemsendiğinin. Uğraşmaz, sinyal yollamazsın. O orada duramayan gidenlerdendir. Bilirsin.

Biri gelir, her şeyini sana verir. Almak istemezsin, istersin de kıyamazsın hani. O gelen küçümsetir sana kendini. Utanırsın. Fazla gelir, kaçamaklara sarılır, boylu boyunca uzanırsın. Görmezden gelmek dualara amin olur.

Biri gelir, coşturur seni, en genç halinle dans ettirir. Duramazsın. Akışlardan bir demet mi bu derken kayıplara karışır, ararsın yine sende o eski seni.

Gelirler, beklersin gitmelerini. Giderler özlersin o gelmeleri.
İnsanın en yalın hali; işte bu Doyumsuz bir kısır döngü.


22 Şubat 2014 Cumartesi

bir delikten neler oldu!

yüklesen de yüklemesen de 
anlam çıkıverir bazen o delikten
biraz delilikten

Anlatırken neden çok kapalı kutu olduğumu
kendimi sakladığım derin sandığımı

"çok mu geldi tüm bu yaşadıkların" diye sordu

hayır derken ben daha
"çok ya da az, sana yeterince olmuş" lafı
geliverdi ve duvara vurdu

Zamanı Bir'i durdurdu
bana yeterince bir şeylerin olmuş olması düşüncesi aldı 
başını koptu

Muhabbet donmuştu, Zaman kendine geldi
eh bir kadeh daha kondu

İşbu masa başı başlayıp köşe başında sonlanan
Mesaili mesafesiz
sarmaşık muhabbetleri 
gideni anımsatıp geleni durdurdu

İki su bir orta kahve ve zaman
Gideni unutturup gelene göz koydu. 

Evrim kuramına uydu ..











7 Şubat 2014 Cuma

le passé (aksanlı)

dört gecedir aynı Fransız filmini açıyorum
istisnasız 17 ile 23. dakikalar arasında uyuyorum
diye anlatırken bu akşam
guzel bir fikir geldi aklıma :

her gece kaldığım yerden başlasam
20ser dakika izlesem
altı gecede ortalama bitirsem şu filmi

sonra telefonu çaldı eşinin
aldılar mı bir haber yine en kötüsünden
giden gidene, biten bitmeyene

çok konuştum zaten bir film üzerine
altı üstü Le Passe
ilk Paris'teyken görmüştüm afişini
orada izlemek istedim
olmadı
olmazsa olmaz işte
hala olmuyor da var bir nedeni
bak geldi mi yine o ölüm haberi

eve geldim derken
bu gece sessiz olsun dedim diye midir
kalabalıklaştı evren

bana sormuştu eşi yazmıyor muyum neden
dedim olmuyor bu ara işlerden

susmadı telefon çalmadı kapı derken
uykum gelmedi diye sevindim içten

Le Passe bekliyor hala "cidden"
öteleme güzeldir kısmen

hala şiir yazıyorum başlayamadım ilk cümleye
şöyle adam akıllı derken
bitmiş bu yazı birden.


23 Ocak 2014 Perşembe

taksili bir kapı önü sohbeti

Öyle sıradan bir akşam, hava erken kararmış..Malum kış ama içim yaz!

Saçlarımın yeni modeli nedeniyle elim sürekli kafamda.

Saçma sapan ayrıntılar yerine elim kolum dolansın kafama diyor karanlığı ağarta ağarta yürüyorum.

Yol uzun, yürüdükçe bir gürültü basıyor. Bir taşıt bulmalı ve zamanı devirmeli derken
geçen ilk taksiye el ediyorum
..
Öndeki aracı takip edelim demek istiyor ,aklımı başıma alıp, susuyorum!
Adresi veriyorum..
Birkaç saniye sonra buradan U dönelim diyor aklım, ama sadece gülümsüyorum.
İşte burası, geldik derken, "cüzdanım yok eyvah!! diyesim geliyor, daha çok gülüyor ve neyse ödüyorum.

Hep bir şeyler diyorum, susmanın böyle ahlaklısı görülmedi !.)

Apartmana doğru ilerledikçe kafamdaki uğultu artsa da ; asansöre varıyorum.
..
Hala dönme şansım var. Asansör korkum olmasa da ya panik olursam ? Stop'a bassam ya da alarma? Ne olur ki?
Derken gelmişiz.

Kapının önünde öylesine duruyorum.

İlk kez susuyorum, kafam çalışmıyor ve sessizlik hakim oluyor boşluğa.

Telefonda konuşuyor gibi yapıp kapıyı çalmasam da o sesimi duysa ve açsa? ya da
zili çalıp sonrasında "Çok acil bir şey çıktı özür dilerim gitmeliyim" mi desem.

Buldum!
En iyisi sadece bekliyim. O hissederse açar kapıyı?

Kapı açılırsa girerim ; açılmazsa o kapı zaten hiç olmamış demektir..

Mi?

Kapılardan hep tırsmışımdır bir o kadar sevmeme rağmen. Baba gibi işte. 
Kapı gibi adam deriz ya; oradan geliyor olsa gerek.

Bu iç seslerinin üzerine, bir şekilde an'a katılıyorum ve aslında hiç oraya gelmemişim
rahatlığında merdivenlerden sessizce iniyorum.

Yabancı bir zaman ama tanıdık sohbetler!
Sanki içeri girmişim gibi hissedip, beş kat aşağı inerken aslen yaşanmamış geceyi
hediye ediyorum zamana.

Eh o eller çok gezdi kafada..
Bu kurcuklanmalar olası !
Sıradan bir kapı önü sohbeti, Normal.







10 Ocak 2014 Cuma

surrender

We were going through the door, where the house was all blind.

Got scared for a moment without knowing how.

I was to enlighten a year later :
that it was the place and it was the moment 
where I was to loose my mind 

Getting stuck was a feeling I've never rated. The house was dusty and damp.
My lungs were taking his soul as the breathe
Exhaling, was such a pain to be bound.
....

"Say heart to me" he said. 
'Why! Nonsense?' I spelled.
"You all say Hard instead of Heart" -was fooling the pronounciation of most Turkish English Speakers
'Is that why you're so hard?'
..
"Come with me, down here I've something to show"

The stairs.. Like never ending, like I was to collapse.
Then he started laughing.
"Feeling weird?
'No! But dizzy. The dampness, the smoke, the smell.. Fine I am.'
"Ok here we go !" 

A room full of movies
A room full of fun and sun
where there was no door or a window
But all curtains from top to the floor

"ok now Sing !"
'Hell No ? :) and Why now?'
"'Cause you are so shy"
..
"No one can hear or see you..?"
'You?'
"I am the No One !"
'Be smarter..'
"No claims!"
'May I scream?'
"Yes still No One's here :)"

Hell yeah! here in a liar eden
There was no door to shut
or
No window to cut

It was the moment of looseness
Slowness
Welcomes the Silence!

No start ups
No 'the ends'
no means, no pills, no no nothing !

But !
Was just a Feather on the rug
Where he couldn't stop to hug
"No one" became the mud on my silly heart.










3 Ocak 2014 Cuma

Yine Aynı Taxi ? (III)

Açıklama : T. --> Taksi Soforu ; D. --> Ben


T. Aaaa Güzelyalı'ya değil mi ?
D. Evet, lütfee.. (derken)
T. Geçen gün de bindiniz; o tüm yol boyunca İngilizce konuşan bayansınız siz. (Bayan degil ama BAAyan)
D. Baymışım sanırım
T. (Güler) Ahahah yok ama sizden sonra CNN'i aradım anlattım hepsini.
D. Olsun varsın, duysun herkes (gülerek)
T. İngilizce biliyorum ben deeermişim ahahaha (kahkahalısından)
D. E deyin o zaman
T. Yok abicim pek güzel konuştun akıcı akıcı öyle (Bu sefer sofor benden yasça büyük ve bunun farkında)
D. Anladım, kafanız şiştiyse affola ne diyim?
T. Yok ama merak ettim çok; ne anlattınız adama o kadar diye .. hiç durmadan maşallah
D. Bir kadınla konuşuyordum
T. Ahahahaha(yine kahkhalı) neden ingilizce o zaman?
D. Nasıl Yani?
T... arada bir Türkçe "Yani Yani " deyip durdunuz ya oradan çaktım ben aslında karşıdakinin Türk olduğunu
D. Ahahaha size yalan borcum yok ya (gülerek, ve kibarca)
T. Yok yani..
D.Türk değildi, sadece "Yani" ne demek biliyor sayemde.
T. Abicim çok iyiydin, hiç durmadan şakır şakır maşallah. Olsun arada bir Yani dedin ama zaten ne demek ki yani; o kadar oluuur..
D. Eyvallah; sağol! bu kadar hoşunuza gittiyse arıyım yine (gülerek)
T. Ahahaha çok alemsiniz maşallah, zaten belli o saçlardan..
D. Anlamadım !
T. Yani herkesin harcı değil böyle bir model demek is..
D. Bonus kafa?
T. Ya öyle degil abicim, yakışmış tabii. Demek istiyom ki değişik bir insansınız
D. Kırık hani ? (Tam günümdeyim, madem takılmış ben daha çok takılayım dedim, sohbete ekstra tarife yok hani)
T. Estagfurullah diycem sen de bilmiş bilmiş ama o "aynen öyle" demek diycen bana diye demiyom bak
D. Estagfurullah! diyin istediğinizi
T. Meslek ne sizin, aa dur söyleme
D. Söylemeye niyetim yok bence siz bulursunuz
T. Bankacı ?
D. Hayır, ama alıştım bu yanıta
T. E öyle tarzınız var böyle görmüş geçirmiş akıllı
D. Çok mersi
T. Dur bak bildim, İyi İngilizce bilen Fransızca öğretmeni
D. Tevfik Fikret'ten mi esinlendiniz ? (Tevfik Fikret Lisesi, taksi durağına en yakın hatta max 50mt uzaklıktaki Fransızca eğitim veren okul)
T. Yok okumadım o adamı hiç; pek sevmem öyle eski yazarları ben..
D. Yok tamam, yani o duraktan biniyorum genelde diye; neyse..
T. Çok kitap okurum aslında ben
D. Ne güzel, özendim size!
T. Ya bakma ben üniversite bitirdim, hanım pek beğenmese de, okurum ben çok ...
D. Biz hanımlar hep beğenmiyor gibi yaparız zaten; o beğenmediğimizden değildir..
T. Bak ben dedim sana, sende var bir farklılık diye
D. Haa evet saçlardan
T. Yok cidden yakışmış evladım.
..
T. Meslek ne abicim cidden ?

...Düşünüyorum; düşünüyorum; hatta duymamış gibi yapıyorum ama sessizliğin bozulası yok :

D. Makyözüm
T. Otellerde mi?
D. Masöz değil makyöz
T. Ha anladım da; bilemedim yani..Zor kızım işin ya Allah kolaylık versin. Sanata değer yok bizim ülkemizde
D. Öyle (diyorum suçlu suçlu - ne gerek vardı ki söyle işte: turizmciyim de;oyunların hiç sırası değil Duygu!!!)
T. Bizim hanıma da yıllardır söylüyorum bul bir iş diye, o da çok iyi aslında özellikle ..............

...Dinleyemiyorum artık, hem yalancıyım, hem de telefonuma mesaj geliyor ve An'a dahil olamadım aklım fikrim kaçırdıklarımda -

T. Nerede yapıyorsun bu mesleği?
D. Burada ders veriyorum, pratikte yapmıyorum artık
T. Hanımın yeğenin düğünü var..
D. Düğün makyajı yapmıyorum ben, (Devam yalana, her zaman öyle değil midir? Bir başladın mı gerisi gelir..Kabullenmişsen yalanını, artık sen o'sundur) denedim olmadı, beğenmediler. İnsanlar kendi olmaktan kaçıyor.
T. Ne güzel söyledin kızım,kuklaya benziyor kadınlar, adam ilk gece daha soğumaya başlıy..
D. Ahahaha ya yapmayın o kadar da değil. Nereden nereye bi saniye (diyorum biri aramış gibi yapıyorum) Aa tamam geliyorum, az kaldı bi tanem, tabii ; olur; ... (gibi saçmalıyorum; yeter ki Onur'suz olmasın devamı)
T. Soldan devam ediyorum değil mi?
D. Evet çok mersi.. (Samimiyetten eser kalmıyor ki; sohbetin devamı gelsin ..)