19 Mayıs 2014 Pazartesi

sabah olur, sen ne dersen de ; yas'tır bu fark etmesen de

Sabah oldu, uyandım. Gayet normal devam ederken herşey, aklıma dün geceki rüyam takıldı. Kritiğini kendi kendime işe giderken yapmaya karar verdim. Keza bu sabah makyajı yolda yapmama gerek kalmamıştı. Altı üstü göz altı kapatmacadan ibaretti zaten. O da biraz ırsi biraz da uykuya açılan savaşın yan etkisi. 

Yol boyunca kritikle kurcalanan kafam sayesinde ne trafik ne de sabah güneşi rahatsız etmedi. 

Ofise girer girmez, pc'yi aç, kahveni al, suyunu doldur ritüelleri bile renklendi rüya kritiğiyle.
İlk okunan mail ile ne rüya ne de kritik kaldı. Hesap makinası misali aklım, artık sayılardan ibaretti. Toplayıp çıkarmak ya da bölmek veya çarpmak kararları, sadece bana kalmıştı. 

Şurada bir kaç hafta kaldı, düşüncesi biraz yabancılaştırsa da, motivasyonumu da tavan yapmıştı hali hazırda. 

Derken saate bakıldı ve uzun zamandır sesi soluğu çıkmayan o en yandaş dostlardan biri arandı. Keza sabahtan beri hep aklımdaydı. Bir sessiz çağrı, sadece zamanını bekler gibi, her çarpma işleminde yüzde (%) alır misali yanımdaydı.  

"Kızııııım n'aber ya, uyandırdım mı yoksa?"
-Delisin sabahtan beri whatsappına bakıyorum ne zaman online olacaksın diye !
"Arasana deli, online olmuyorum özellikle, manyak bir aplikasyon o"
-Acil buluşma ve toplantı yapıla 
"Ayneeen" 

bu arada tabii konu anlatılır, anlaşılır, bir hayda olunur, daha önce benzerleri yaşanmış mıdır, evet belki ama bu şu anki olduğu için en de elzem olanıdır. 
Bir bahanedir buluşmaya, ama daha önemlisi bir durumdur işte ve yalnızlıkla çözülemeyen cinstendir. Zaten dostluklar da en çok bu zamanlar içindir. 

Böyle zamanlarda hep aklıma takılır, rüya mıdır gerçek olan, mesajı olan yoksa biz mi biliriz de o rüyayı yaratırız ya da biraz daha gizemli kılmak için midir bu muczevi görüler rüya adı altında yaşanan? 

Günü böler bu mucizeler, olaylara yön verir, olanı zaten bilmiş olma kibirine sokar. Daha da uzatırsam bir nevi kısıtlar özgürlüğünü. Olayları yaşarken, ister bile bile, ister istemeye istemeye, o rüyayı suçlamak yerine, takılınmalı bence onca yaşananın azmine. Olan oluyor olsa da, ya anlatılırken, ya ağlarken, ya bağırırken kalır yanına sadece o an içilen ilk kadehin serinliği, ilk sarılmanın hafifliği ya da o "siktir et takma canım" lafının komikliği. 

Özetle her acının bir kıvamı, dozu olsa da hakkını vermeli yaşamalı, şovmenliğe kalkışmadan ağlamalı, sarılmalı. Lafım nereden nereye gelecek ama, tonlarca insan bir anda gömülüyorsa bir durmalı, duymalı, susmalı. Yas'a davet, önce saygıdan geçiyor ne de olsa. 
Ha o susmalı sözüm de işbu memleketten dışarı. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder