22 Aralık 2017 Cuma

O "Merkür" kesin bitti

Sabah "yeni dönem" İzmir trafiğini yararken, tam o en sevdiğim kilit yerde:
"Nam-ı diğer Konak" iş bu şarkı çaldı.
Nerelere gittim, nerelerden döndüm.
Amaaan iyi ki de gitmişim, görmüşüm, vakit yakınken de dönmüşüm.
Memnunuz gayet tavrımızdan hayata karşı.
Biraz müzik ile, iki üç fotoğraf karesi de yakalamışım arabanın penceresinden;
O zaman değmesin kem gözler bin keyfime
Varsın gelsin güzellikler bin vecd ile ...

----

Seyahat Önerisi :
Yeni Yıl için hala plan yapmadıysanız; uygun fiyata uçak bileti bulabileceğiniz bir iki Avrupa şehri biliyorum. Hoş soğuk olacaktır, ama biraz kar görmek kim istemez? duygu@win-tur.com



Müzik Önerisi :
İşte o arabada çalan beni de geçmişe götürüp yüzümü güldüren; hap harika olmasa da keyifli bir Roxette Klasiği

"Spending My Time"


Sanatçı Önerisi :
Sanatçının önerisi mi olur iyeceksiniz, şöyle ki ben kendisini yeni keşfettim ve işlerini beğendim; buyrunuz
Fotoğrafçı ; Ying Ang



Yazıya ayrıca resmi web sitemden de ulaşabilirsiniz


14 Ocak 2017 Cumartesi

Oh La La La Land

  1. Yazınsal bir yapıtın sonuç bölümü         
  2.          Olayın bir sonuca ulaştığı bölüm      
  3.            Son deyiş       
  4.             Oyun bittikten sonra, oyunculardan birinin izleyiciye dönüp söylediği         
  5.               Oyunu bağlayan son sözler.
  6. Epilog nedir diye arattığımda karşıma çıkan o simgesel yanıtlar işte.

  7. "Beklentisiz, taksisiz, şoför koltuğunda eve dönerken; bir işaret aradım. Sinemaya dair. 
  8. Oh la la!
  9. Park yeri varsa olur yoksa nasip derken, camdaki o tık tık:
    1. "buyurun arabayı bırakın biz park ederiz"

    Uzun gri koridor, sevdiklerimizden...
  10. Hangi filme dair bir işaret ararken, gözüme ilk çarpan olsun dedim.  Salon 2. 
  11. Peki "imdb"si kaç acaba diye merak edince 'işarete ihanet' gibi oldu ama 8.8 sonucu ile karşılaşınca, işarete tekrar bir saygı duyarak, aldım 8F'yi.     
  12. Muzikalmiş. Hımm özlenen cinsten. 
  13. Nerede o eski müzikaller mi dedirtecek acaba da kendimi yaşını başını almış hissedeceğim?     
  14. Sadece izlesem olmaz mı?
  15. Jazz dinlercesine bir film. Basit ama aksak, keyifli ama isyanda.
  16. Kulağın pası giderilirken, birileri de oyunculukta sınıf atlamış.
  17. Senaryo da basit ama dedim ya aksak!
  18. İyi film. 
  19. Gerçeklerden koparırcasına, sakinleştirip birden uçururcasına hani.
  20. O anneannelerin anlattığı, ama her seferinde lütfen sonu iyi bitsin dedirten masallar misali.
  21. Evet, etkilendim. Özlemişim:
  22. Güzel bir şeyler görmeyi.
  23. Yüz kaslarımı şaşırtmayı.
  24. Kendime yakın, dünyaya uzak olma hallerimi.

  25. Film sonrası, uzun koridor ve mavi.
  26. "La La Land"in müziklerinden "Epilogue" ile , yağmurlu karanlık caddede ilerlerken aklıma takılan bir kaç satır... "
  27. İşte hikayenin sonu, 


6 Haziran 2016 Pazartesi

Taksilerin havuz alerjisi ...

Yine aynı duraktan binmiştim taksiye. Alışkanlık değil aslında. İşten çıkıp yürüyüş yapayım dediğimde genelde tam orada yoruluyorum. Bazen de pes ediyorum hani.

Telefonun susmadığı akşamlardan biri. İş saatleri yetmiyor ya arzularımızı doyurmaya! 

İlk iki iş içerikli konuşmadan sonra şoför atlıyor bir soruyla beş saniyelik sükunet havuzuma: Meslek turizm galiba? 
Havuzda şöyle bir akşam sefam olsun derken çıkıyorum daldığım derin sudan yüzeye. 

Nezaketen, kısa ve net 'evet' cevabı ile durulanmaya başlıyorum. Isınırsam yine atlarım belki o havuza?!?

Cevabın tok oluşu bir beş saniye daha sükunet yaratıyor. Çaresiz kalınan bu ortamı çok yakın bir akrabamın telefonu kurtarıyor. Her ne sorarsa sorsun uzun uzun cevap veriyorum. Öyle çok konuşuyoruz ki havuz meselesini, evet cevabımı, huzursuzluğumu tamamen unutuyorum. 

Klasikleşen ben de öptüm canım hadi görüşürüz bıdı bıdısından sonra, ah tamam geldik sagda ineceğim diyorum. Parayı uzatırken şoför bana dönüp sanki almayayım dercesine bakıyor. Alıyor almasına neyse ki ama öyle bir değişik bakıyor ki! Hayrola ne oldu beyfendi diyesim geliyor. Neyse o saçma cesareti toplayıp başlıyor konuşmaya: 

Kulak misafiri oldum da, kızınızın alerjisi mi var diye soruyor. 
Yoo hayır alerjisi yok, yanlış duymuşsunuz diyorum kaşlarımı kaldırıp dudaklarımla gülüsemeye çalışıyorum. Ha bir de para üstü bekliyorum. 

Bakın bir ilaç var, pardon ilaç değil bir ürün .... diyerek başlıyor tanıtıma. İçimden aslında pazarlamacı olmalıymış diyorum, o kadar hevesli o kadar inanarak anlatıyor ki! 
Hemen bir kağıt kalem çıkarıyor, başlıyor telefonunu, adını, ürünün markasını yazmaya. Yazarken de anlatıyor! Hiç durmuyor. Ben de hiç bozmuyorum duruşumu! Sessiz donuk bakışlar para üstü bekliyorum. 
Tamam teşekkür ederim diyorum! Şimdi hemen eve gidiyor ve internetten ürüne bakıyorsunuz ve sonra bana dua ediyorsunuz diyor şoför! Şaşırıyorum, yine kaşlar kalkıyor, ağzımdan bir kelime çıkmasına izin vermeden, 'bakmayın öyle ben tanıyorum sizi, inanamayacaksınız bu ürünün sonuçlarına' diyor. 
Hiç merak etmiyorum nereden tanıyor diye dolayısıyla sormuyorum. Elime kağıdı tutuşturuyor, ve hiç vakit kaybetmeden konuşmaya devam ediyor. 
Arabadan ineceğim, hah şimdi indim derken hala anlatıyor! 

Ne havuz kalıyor, ne durgun su, ne yüzme fikri ! 
Herkes birbirini tanıyor ki zaten! Hepimiz alerjiğiz ! 
Kimimiz süte, yumurtaya kimimiz kalabalığa, insana...



16 Nisan 2016 Cumartesi

hiç olmamış bir an gibi olan biteni çöpe atacaktık

Hep mi demiştim yoksa ilk kez mi söylüyorum?
Yok eminim; böyle doğmuşum ben :)

"Başlangıçların kibirinden; sonların ajitasyonundan uzak"

- - - - -

Yolda karşılaştık.
Yine hiç beklemediğim o anda. Onu tanıyıp tanımadığımdan emin olamadı. Ben de emin olamadım. Çekine sıkıla başını öne eğdi 'Merhaba' dercesine. Anladı hatırladığımı demek.
Ben de başımı tam aynı şekilde yaptım "Kabulümdür" anlamında.
Sonra durdum, O zaten duruyordu. Ya sarılacaktık ki bana çok ters; ya da hiç olmamış bir an gibi; aslında olan o anı çöpe atacaktık.
Çöpe atar gibi yaptık; ama ne O unuttu ne de ben.

Karşılaşmamız üzerinden iki hafta geçti ama her gün karşılaşıyorduk sanki. İzi kalmıştı. Gölgesi takip ediyordu ikimizi de.

- - - - -

O gece o iş olacaktı. Ya bunu evde biz bize yapacaktık ya da bir profesyonelden yardım alıp ajitasyondan uzaklaşıp, bir an oluverdi süsü verip, o anı yakacaktık. İkinciyi seçtik.

Daha önce hiç O'nunla karşılaşmamıştık. Bana sordu; ne kadar keselim diye? Kazıyalım dedim çekinmeden. Gerek yok, üç numara yapalım dedi. O güne kadar o numaralardan hiç haberim olmamıştı ki. Tamam dedim. O aralar zaten kurbanlık koyun bendim; kabul en kolay olandı.

Kazımaya başladı ama sanki gözleri kapalıydı. Bir an eli kayar da kafam kanar mı diye korktum, sonra sus ve bakma dedim. Aynaya bakmamaya çalıştım. Etrafımdakiler ne kadar rahat edeceğimi, benim gibi güzel bir surata ne kadar yakışacağını söylüyordu. Bundan sonra bir daha saç uzatmak bile istemeyeceğimi söylediler.
Etrafım östrojen kokan adamlarla doluydu. Beni adamlara emanet ettiler diye seviniyordum, hani Duygu'lardan en uzak olabilenler onlar değil miydi? Tam tersi!

Sustuk; saçları kazıttık.

- - - - -

Duydum ki, beni anlatmışsın. O günden bahsetmişsin. Demişsin ki artık sık sık görüyorum, çok iyi görünüyor. Cevabım var size; adınızı bile bilmediğim halde ;

"Teşekkürler. Ben de sizi iyi gördüm. Kabulümdür!"

Aramızda kalacaktı hani? demek istesem de o an hala aramızda.
Bana eşlik ettiğiniz için teşekkür ederim.
Ben bu yazıyla anlatıyor; siz de saç keserken müşterilerinize bahsediyor olsanız da saklıyoruz o anki duygularımızı.
En değerli anlarmışcasına.

Yine de "Sırrım" sizde kalsın... Güçlüyüz hani :)












8 Mart 2016 Salı

Kadın



Kadın terzidir. 
Önce kafasında çizer, sonra ipliklerini seçer, başlar dikişe. 
Renklerde sınır tanımaz. Yok demez, oldurtur! 
Üretir. 
Durmaz. 
Bir mola verdi sanırsın; sarıyı turuncuya çevirir.
Tüm iplikler onundur... Eli hünerli, aklı şaşırtıcıdır. 
Dikiş makinesinin kendidir
Biraz karışık, biraz zor görünse de 
yaratır. 



23 Şubat 2016 Salı

ay lav yu

On dokuz yaşındayken çok aşık olmuştum. Sonra ayrıldık.
Facebook yoktu o zaman.
İğrenç hissediyorum;
Hayat bir yalan;
Bana bunlarla gelme;
Gerçekten sevseydin bla bla bla diyebileceğim bir platform yoktu.

Whatsapp'ta yoktu; acaba çevrim içi midir diye bakamıyordum.

Swarm daha portakal suyu bile değildi.
Nerededir acaba, ne yedi ne içiyor ben bi haber!
Çaresizlik had safhadaymış meğer..

Koltukta uzanıp, kolonların kirişleri kestiği köşeleri izler
duvardaki izlere anlam vermeye çalışırken
mideye giren krampların bir rennie ile geçmesini beklerdim.
Nexium ya da lansor çok uzak o zamanlar ..

Şimdi ise çözüm çok.
Ama hala yorum yok; bu gidiş hat nereye ?

Öğrenemeyecek miyiz en çok kendimizi sevmeleri?
Büyümeyecek miyiz hala?
Her şey hani çok komik gelecekti?
O zamanlar öyle demişti Aylin bana;
ileride bu günü hatırlayıp özleyeceksin bu mide kramplarını diye ..

Yok öyle olmadı, beklenmedik zamanda
artık olmaz ki; nerede o eski aşklar derken birden hatırlattı kendini.

Geçmişle barışık, gelecekten bahsetmeden
An'lara ve anılara duacı
hayrına yoruyoruz vardır bir amacı ..

Her gün yeniden doğuyor, hep aynı şeyler mi oluyor derken
içimdeki yeni beni benle tanıştırıyorum.

I love you
hep daha kolay oldu Türkçe'sinden ,

yavaş yavaş
sakin
mutlu ve huzurlu
seni seviyorum.


5 Şubat 2016 Cuma

etme olma dünyası

Ya her şey yok etmeye yönelikse ?
ve siz bu yok oluş içerisinde
var etmeye çalışıyor ya da çalışmıyor
yok olanlara kahrolup, yok olmalarını izliyorsanız?

Hatta yok olmayı bir var oluş kabul ediyor
yok olundukça yeni var olmalar yaratıyorsanız?

Yok oluşu önemsemeyenler
fark etmeyenler ve hatta yok olduğunu kabul etmeyenler varsa?
Yok edildikçe anlamıyorsak artık?
Umursamıyor hatta hissedemiyorsak?
Yok etmekle çok meşgulken
var oluşumuzu aramayı unuttuysak?

Ya hiç olmadıysak?
Ya uzaylılar yoksa?

Bilmiyorum, ama kabul ediyorum: hem bilmediğimi hem de hala var olup
aradığımı ; bazen neyi aradığımı unuttuysam da aramaya devam ettiğimi

Dur'dukça düş'ünüyor
Ol'dukça bilemiyor

istiyor ki duygu; "yok" dahi et'meden ol'sun
içine uzaylılar dolsun
millet bunu okursa; ne diyor bu derken
duygu aradığını bulsun

25 Aralık 2015 Cuma

Tersine Dunya

Fark ediyorum ki uyanir uyanmaz gece olmus.. Gun geriye sayiyor! 
Dislerimi fircaliyorum
'The good wife' dizisini izliyorum
Dalya ile odev yapiyoruz 
Pop corn yapiyorum ocakta
Anneme gidip Dalya'yi aliyorum
Taksideyim yine 
Ofiste telefonlar sonra bir toplanti
Ogle yemegindeyim
Cok komik oldu
Ama keyifli! 
Ve kahvaltiya kadar emin olamiyorum.. Gun basliyor mu bitiyor mu? 

Belki de hic yasanmiyor ya da Amerikan filmlerindeki gibi uyanacagim ve hepsi bir ruyadan ibaret olacak... 

Seninle de iste aynen boyle ! 

Uyaninca yasandi bitti sandigim sey, bir sure sonra aksam yemeginde bulusturuyor bizi :) 

Tamam simdi bitti dedigim anda toplaniyoruz, telefonlar, mesajlar.. Ok bak doydum derken ogle yemegi geliyor! Aksamdan daha da keyifli.. 

Bir gece giriyorsun hayatima, sabah hic olmayacak saniyorum ve uyandigimda bakiyorum hala gece. Tekrar ediyoruz! 
Arada sabirla bekleyisler oluyor tabii ve ..
"hep gece kalsin" diye umit ederken, yavas yavas oglenleri de sevmeye basliyorum.  

Sabah kahvaltisi hic olmayacakmis gibi geliyor ilk basta. Sonra o ilk sabah kahvaltisinda, bahar gelmis oluyor! Kelebekler her yerde.. Kesin yaza da baglar bu is derken artik zamansizlastigimin farkina variyorum? 

Tesekkur ediyorum , hic sabah olmayacak sandigim anda, gecelerin zamansizligini verdigin icin bana :) 

Mutluyum galiba ;) 






20 Kasım 2015 Cuma

cuma suları

O meşhur taksi şoförünün suratsızlığı ile başladı her şey. 
Ne zaman kendisine denk gelsem, bir mutsuz bir huzursuz.

Vardır nedeni der geçerim genelde. Adamın geneli derdim olmaz elbette. 

Simyacı'yı okuyup zamanında ; bu da bir işaret demek ata sporu oldu bende.
 
Parasetamol ile başladı gece. Biraz karbonhidrat sonrası gelen terleme, 
boğazdaki koca gıcığı biraz gidermişse de, içime doldu bir sıkıntı yine. 

Biraz dürüstlük iyidir bak derken; en Fransız'ından bir film denk geldi işte. 

Cuma için planlanan bu değilken; kabul edişe çekilinmeli mi yoksa
bunun altında bir bit yeniği aranmalı mı ? 
Böyle zamanlarda ; işaretlerin birer bit yeniği olmasının kabulüne ve  
dürüstlüğüne varıyorum, kesinlikle. 

Aynen filmden bir sahne:
Adamın kadına; onu terk ederken kurduğu cümle: 
"Aramızdaki bu şehvet bir gün bitecek,kocanı terk edeceksin, çocukların bize kalacak ve bir süre sonra senden ve onlardan sıkılacağım, seni aldatacağım, ve en kötüsü bunlar en çok seni üzecek" diyerek baştan lades dürüstlüğünde ..

Evet, kişi kendinden bilir işi; hatta kendini bilmeli kişi. 
İlaveten ve rica minnet, karşısındakini de bilebilmeli. 
Bildiği kendinin,, karşındakinin kendine nelere sebep olacağını anlayabilmeli.
 
Kimisi dürüst olsa da, kendini bilemediğinden ya da karşındakini anlayamadığından atılır ya her işe. 
Cahil cesareti işte. 

Malzeme lazım ya bana bu gece; hazır paket geldi elime.. 

Bu ne işareti derken; fark ediyorum da boşuna şişmedi o boğaz bende. 

Pek suskun kaldım bu ara ; yazılarım da dahil buna.
Boşuna değil hayal ettiğim cuma'nın olamayışı. 
Bir dur denmesi bu bana; 
zamanında daha sert uyarılar da almış biri olarak; 
otur, ye, iç, sev sonra yine otur, biraz düşün, bir daha düşün, 
hatta düşüncesiz kalana kadar yap bunu demek bir yandan da. 

Gel bana "gece", dur bende, kal biraz konuşalım : 
Unutturma bu cumayı , anı yakalamışken, yarına hazırla, 
dünden çek kopar ki yüzmeyelim aynı sularda!






27 Ekim 2015 Salı

Etna

Not defterim bitti. Yenisini aramaya basladim. Mutlaka bir yerlere zulalamisimdir. Uzerindeki bir resme, cildine, sayfasinin dokusuna vurulup, zamaninda alip sakladiklarimdan biri iste. Oralarda bir yerde olacakti ama.. 

Bir aydır ekranı kırık gezdiğim ayfonumu tamire götürmeyi, 29 Ekim'de çalışmayacağımı, kayıt yaptırmam gereken o meşhur kursun tarihlerini,
ve daha bir dolu dağınıklığımı nerede saklayacaktım şimdi? 
Acilinden not defteri araniyor, hadi oradasin biliyorum, derken: 
Cekmeceden ufak ama sevimli bir tanesi çıkıverdi karşıma. Tertemizdir umarım dedim. Ama malum; karalamışım ilk on sayfayı..
Acaba not edip de neleri yapmayı unutmuştum kim bilir.
Hatıralar ziyarete geldi o anda: 
Sicilya seyahati öncesi almıştım, kendisini.
İlk sayfaya sağlam bir açılış yapmışım.

"Aynı dille konuşuyoruz ama aynı dili konuşmuyoruz"
Ya da 
"Aynı dille konuşmuyoruz ama aynı Dil'i konuşuyoruz" 

Dil mil nafile.. 
Hemen çıkmışım o derin hallerden; kıyafet listesi yapmışım ikinci sayfaya.
Beş bikini, iki kot,bol elbise vs vs
Listeyi bir gözden geçirdim, pek değişmemişim hani, yine olsa aynı valizi yaparım.
Iyi geldi, iyi ki not almışım bu seyahati, bir çok yeri sonradan hatırladım. Son sayfaya gelene kadar da epey eğlendim okurken.

Son sayfa Etna'ya aitti. 
Bir yanardağ ve son sayfa. 
Bitişin başlangıcı hani. 

Neydi o Etna.. Zaten şöyle yazmışım: 
'Seni senle bırakıyorum Etna, yalnızlığınla, sakin beni takip etme, sakin bana patlama!'

Uyarmışım hem de zamanında. Neyse kızgınlığım geçti artık Etna'ya. Derken fırındaki keki yaktım şu anda! Halbuki Etna gibi kabarıyordu, mis kokular yaya yaya. O son iki cümle alakoydu aklımı, ballı kek denemesi faciayla sonuçlandı. 
Ah Etna ah, patlamasan da artık parlamaların bitemedi galiba. Uğruyorlar bana, hem de ara ara!