18 Ocak 2012 Çarşamba

al dante saçlarla espresso mu içilir?

Yaklaşık bir haftadır, bir tembellik bir üşengeçlik var üzerimde.

Kendim hariç yine herkesin işiyle gayet ilgiliyim ve epey yoğun çalışıyorum aslında.
Resmen batan geminin enkazını temizliyoruz ofiste.

Kendime gelince; biraz "işbu" haftanın yoğunluğudan ama en fazla da "isteksizlik"ten
bir haftadır erteledim "ben"i.

Yeni yıldan beri kurulacak olan kahve makinesini kurmaya niyetlendim bu hafta; ama yaklaşık 6 gündür
o bana ben ona, öyle bakıştık. Canım her ne kadar deli gibi espresso çekmiş olsa da yine de hiçbir güç beni koltuktan kaldırıp o pespembe kahve makinemizi kurmaya cesaretlendiremedi.
Bu gibi işleri hep erkeklere uygun bulmuş, "ben yapamam" diye düşünmüşümdür. İşte biraz da bu önyargı ile belki erteledim durdum ..

Yine bu haftanın başında, saçlarımı değişik bir şekilde kurutmaya karar verdim, "değişiklikler ve ben"
adlı bir kitap çıkarabilirim zaten; önce havluyu ısıtıp -kurutma makinesiyle; sonra sıcak havluyla saçlarıma şekil vermeye karar verdim. Kolay olsun şekil vermek diye de ıslak saça öncesinde iyi bir markanın, iyi fiyatlı bir "şekillendirici" ürününü sürdüm.

İşleme başladıktan sonra çıtır çıtır, güzel melodili bir ses duymaya başladım; evet işte o oldu :
saçlarımı yakmaya başlamıştım.
Kısa bir süre sonra bu işleme son verip adam akıllı kuruttum saçlarımı (hiç sevmem bu arada, hem o gürültüyü makineden gelen, hem de o sıcak havanın yüzüme vurmasını) ve sonuç elbette bir facia :)

Saçlarımın ucu saç olmaktan çıkıp burgu makarnaya dönmüştü, hem de al dante falan da değil..

Olan olmuştu saçlarımı kestirmeliydim; ama işte yazının başında da anlattığım üzere bir "isteksizlik" bir "tembellik" haftasıydı. Bunun yerine pazartesiden beri her gün değişik bir topuz yapıp o saç uçlarını saklıyorum. Arada bir iltifat bile alıyorum aslında "Duygu'cum çok yakışıyor sana topuuuuuz" gibi.

"Ama bugün" işten çıktım, ki çıkamıyordum da attım kendimi sokağa demek daha doğru, engebeli bir iki adım (Alsancak bu ara köstebek yuvası da) yürüdükten sonra kuaföre girdim önce saçlarımı kestirip - bu arada kuaförde maskot oldum galiba herkes aa nasıl yaktın nasıl olur diye sordu ve inceledi yakından - eve koşarak geldim, prospektüsü çıkarıp kahve makinesini kurdum; hem de sadece yarım saatte hem de erkek eli değmeden !

Demek ki gemiler de batsa, saçlar da yansa, İzmir'i delik deşik etseler de, evde erkek eli olmadan da hayat devam ediyor. Engebelerden atlayıp, yanıklardan kurtulup, kendi ellerimle yaptığım espressoyu yudumlarken, tüm bunları yaşamama neden olan herkese, herşeye teşekkürlerimi iletiyorum.   



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder