18 Şubat 2012 Cumartesi

sinema, aşk ve işte hikaye

Sinemada kızın yanında hiç tanımadığı bir çocuk oturuyordu. O akşam ortak arkadaşları nedeniyle aynı filmdeydiler. Sinemada korku filmi izliyorlardı. Kız o güne kadar nefret ederdi bu tarz filmlerden. Korku ile birleşen heyecanıyla, ateş bastı ve üzerindeki ceketi çıkardı. Kolu yanlışlıkla yanındaki çocuğun koluna değdi ve bir anda içi ürperdi. Anlam yüklemedi, çünkü hiç hoşlanmak isteyebileceği bir'i değildi ki. Soluk, anti-sosyal, sevimsiz , varlığı olmayan ya da saklanan meçhul biriydi.

O gece o an unutuldu. Bu vesileyle tanışmış oldular. Aradan 3 gün geçti, çocuk kızı aradı, arkadaşlarıyla yine sinemaya gidiyorlardı, kız da tamam dedi ve buluştular.

Kız o akşam "o an" fark etti, sadece iki kişi gidiyor olduklarını. İlk başta biraz rahatsız olduysa da kimseyi üzmeyi sevmediğinden sesini çıkarmadı, hem bu film kaçmazdı; ileride bir klasik olacaktı: "Con Air"

Filmden çıkışta, bir kafeye oturdular.Kız çocuğun filmle ilgili yorumlarını çok sevdi. Bu çocuk, 'Adam'dı, 19 yaşında olmasına rağmen, yalnız, gururlu, kayıp ama dopdolu bir adamdı. Saat sabah 02:00 olmuştu eve dönme vakti çoktan gelip geçmişti bile; ama ayrılamadılar ki..

Konuşulacak ne çok şeyleri vardı; yaklaşık 72 saat boyunca yalnızdılar, ayrılmadılar. Ayrılamadılar.

Yaklaşık bir buçuk yıl sonra tartışıyor, birbirlerini çok üzüyor olacaklardı. Bunu bilmeden, tahmin bile edemeden, başbaşa yalnızlıklarına devam ettiler, dvd izleyip, kışın sahil beldelerinde yaşayıp, kimseye haber vermeden yok olup, kaçtılar.

Aşk ancak bu kadar mükemmel yaşanabilirdi..

Issız bir adada, nerede olduğu bilinmeyen , o ve kızdan başka kimse yok. Duyguların yenilere hamile kaldığı, çığlıkların yankı yaptığı, ikisinin bir bedende yok olup, varoluşun ağırlığından sıyrıldıkları, mucizelerin ve hayallerin bahçesinde uykunun derin derin sonsuzlaştığı bir aşkta takılı kaldılar.

Zaman durmuştu, titremeler, sarılmalar, kaçışlar, yok oluşlar ile sürükleniyordu aşk.
Başka kimse yoktu ki. O kadar yalnız bir aşktı ki bu.

Günün birinde kimin aklına gelirdi, adada yakalanacakları ? Hem de bir kişiye de değil, herkese yakalandılar. Çelişkiler, sorgulamalar başladı. Elbette olacaktı ama çok küçüktüler, yaşamaları gereken daha çok şey vardı ve bunları başbaşa yalnızlıkları ile o kimsesiz adada yapamazlardı. Hayat tuttu ikisinin de elinden, sıyırdı aldı tam denizin ortasında yüzerlerken.

Bazı hikayeler vardır, başı ile sonu muhteşem bir uyum  içerisinde olan. Aynen öyle oldu, bir gün bir filme gittiler yine başbaşa, film boyunca sıkıca el ele tutuşup, filmden çıkarken o elleri ayırıp kendileri de ayrıldılar ve bir daha da birbirilerini görmediler.

Her güzelliği tadında bırakıp, tüketmeden ve hazmederek yaşasak keşke; bu kız ve çocuk gibi güzel anılara sahip olsak.. Mesaj değil bu, ben de uygulayamıyorum zaten böylesini hayatıma. İsterdim sonuçta, güzel bir hikaye bu, detayları ile dinledikçe yok olup gidiyorum içinde, sanki onlardan biriymişim gibi..  




1 yorum:

  1. Aşk'ın katili kapitalizmdir diyorum ama bana ne alâka diyorlar...

    YanıtlaSil